İlkokuldan, üniversiteye kadar; hatta yüksek lisans, doktora dahil bir çok ders alınır. Daha doğrusu sistem tarafından dikte edilir. Belirli bir sistem ve hedef olmadığından bu dersler sürekli değiştirilir; başa gelen siyasi otorite ya da teknik ekip tarafından. Bazıları bilim ve teknolojideki ilerlemelere bağlı olarak yeni ders olarak devreye girerken, bazıları da bu kapsamda sistemden çıkarılır. Bunların gerekliliği ve faydası senelerdir hep tartışılır durur. Altmış yaşıma kadar belki de Türkiye’de en fazla ders alan ve çok büyükleri dahil, yerli-yabancı pek çok sektördeki çeşitli firmalarda yöneticilik yapmış biri olarak bu konuda bir kaç kelime yazma ve gençleri, ebeveynleri bilgilendirme ihtiyacı hissettim, geç olmadan.
Genel kanı ve kabul gören görüş kapsamında en az değer verilen dersler: Beden eğitimi, sanat, müzik, felsefe, edebiyat, matematik (zor olduğundan), fizik, yabancı dil (hele Almanca ve Fransızca ise) şeklindedir; sırası önemli değil. Bu dersler mümkün olduğunca geçiştirilmeye ve zararsız atlatılmaya çalışılır. Zaten beden eğitimi ya da spor dersleri tam bir komedi halinde geçer; haftada bir saat olarak müfredatta yer alan bu derste spor kıyafeti bile giyilmeden adet yerini bulsun tarzında. Sanat, müzik zaten seçmeli, felsefe sadece 11’nci sınıfta 2 saat, İngilizce ise liselerde haftada 2-3 saat okul tipine göre. Bu ders müfredatı Talim Terbiye denen bir kurul tarafından sürekli değiştirilir ve okul tipine göre farklılıklar vardır. Bu nedenle kimse kesin olarak şu zamanda, şu okulda, şu ders şu kadardır diyemez. Bu konuda ayrıntılı ve güncel bilgiler ilgili sitelerden takip edilebilir.
Üniversitelerde ise durum pek farklı değildir. Bu konu çok farklı fakülte, bölüm ve yüksek okul çeşitliliği içinde ayrıca bir inceleme konusudur; ancak zaten buralarda spor diye bir olay yoktur, spor akademileri hariç tabi ki. İngilizce ise, %100 İngilizce, %30 İngilizce ya da sıfır İngilizce diye ÖSYM kılavuzlarında yer almasına karşın belirli bir kaç üniversite dışında bunun uygulaması çok zayıftır. Bu konuda başımdan geçen bir olayı aktarmadan geçmek istemiyorum: Bir firmada Fransızlarla ortak bir projede çalışacak eleman ilanına başvuran bir üniversitenin Fransız Dili ve Edebiyatını bitiren bir adayla yaptığım mülakatta, bana İngilizce ve Fransızcayı bildiğini anlatmıştı. Görüşme sonrası Fransız firma temsilcisine gönderdim, Fransızca’sını denesin diye. Sonradan bu adayı bir daha görmedim. Fransız’a sorduğumda: İki soru sordum ikisine de “Yes” dedi; ben de güldüm ve gönderdim dedi. Hangi sorular dedim: “Do you speak French?” ve “Do you want me to speak in French or English?” diye. Yine bir firmada çalıştığım sırada İtalyan Dili ve Edebiyatı bitiren kızımızla her fırsatta karşılaşıp konuşmak istediğimde, her seferinde benden şeytan görmüş gibi kaçışını unutamam.
Bu genel kabul ve önem sırası, okul sonrası tüm yaşam boyunca gördüğüm kadarı tam tersine işlemektedir. En faydalı olabilecek konuları sıralamak gerekse: Bir numaraya beden eğitimi ya da spor dersini koyarım. Çünkü “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” sözünün ne kadar geçerli olduğunu deneyimledim. Sonrasına hemen İngilizceyi eklerim; hele bu devirde İngilizce olmadan adım atmanın olanağı yok gibi; internet dünyasında, bilim ve teknoloji alanında, araştırma ve literatür taramasında. Hala üniversitelerde Türkçe ile eğitim görmeyi savunan bilim adamlarına katılamıyorum, özellikle teknolojik ve mühendislik derslerinde. Sonrasında ya da beraberinde matematik koyarım, tüm bilimlerin temeli olarak. Sanat ve müzik biraz kabiliyet gerektirdiğinden bu konuda fazla iddialı olamayacağım. Felsefe yani düşünme olmazsa olmazlardan biri; ancak felsefeyi öcüleştirmeyecek öğretmenler elinde; edebiyatta bu şekilde. Ayrıca son zamanlarda ortaya çıkan teknoloji, veri, bilgisayar programları da önemli. Bu ve belki bu listeye eklenebilecek bir kaç konu daha olabilir. Ancak değerlendirme bu şekilde olmalı benim felsefeme, düşünceme göre.
Tabi bu düşüncelerim ülkem için sadece bir ütopya olarak kalmaya mahkum gibi; her seviyede bir okula girmek için sıralama sınavları var olduğu sürece. Kimse, sürekli adı ve şekli değişen, OKS, SBS ya da şimdiki adı TEOG olsun, ÖSS olsun, sınavlar ve bu sınavları gerektiren şartlar var oldukça; ki bunlar ekonomik, sosyal gelişmeler, nüfus hızı ve buna bağlı eğitim altyapısındaki iyileştirmeler, siyasi müdahaleler; benim sıralamama rağbet etmeyecek, anlamayacak, hatta bu adam başka dünyadan mı diye burun kıvıracaklardır. Ancak gerçek budur ve ileride bir gün belki ülkemiz de muasır medeniyet seviyesine yaklaşabilirse bu düşünceler daha da geliştirilmiş olarak kaçınılmaz gerçekler olarak kabul görecektir… Reading 29 Nisan 2016