İstanbul’da yine ve yeni bir koşu hikayesi

Dalyan Caretta yarı-maraton sonrası durmadan İstanbul Maratonuna yönlendim. Bu kez 15K koşmaya karar vermiştim. İsabet de etmişim. Çünkü geçen yıl koştuğum maraton güzergahı ve nispeten güzel bir rotası olan yollar bu kez delik- deşikti, ertesi gün araba ile geçerken daha doğrusu bir saatten fazla sürede geçmeye çalışırken gördüğüm kadarı ile.

Bu sene ferdi olarak değil TEMA vakfı yararına koşmaya karar vermiştik arkadaşım Sümer Gürer’in önerisi ile. Bizim sınıfın ayakta kalan beş cengaveri, koşresimdeki sıra ile soldan itibaren:Ben-Aydın-Sümer-Cem-Sıtkı; çeşitli mesafelerde koşmak üzere bir araya geldik. Yarış günü sabah 07:00’da meşhur Büyük Klüp’ten hareket edecek vasıtaya binmek  için saat altı-buçukta Sıtkı ile otelin lobisinde buluştuğumuzda dışarıda fırtına, sağanak, yüksek dalgalar her türlü doğa olayları cereyan etmekte idi. Hatta o kadar etkili bir yağış vardı ki bizimle beraber gelip maratona katılacak bir arkadaş korkudan odasından çıkamamış ve telefonunu kapatmıştı. Onbeş dakikalık bir yürüyüş sonrası bizi olay mahalline götürecek araca buradan da köprünün herhangi bir noktasına ulaşarak malzemeleri bir telaş otobüslere bırakıp yarış çizgisi gerisinde bir yere konuşlandık, saat henüz sekiz, yarış dokuzda başlıyor. Bir saat yandakilerle muhabbet gelişti. Sağımdaki genç 70 yaşında imiş. Bir diğeri benle aynı, her gün otuz kilometre koşuyorum diyor. Önde br genç 22 yaşında, ilk defa koşacağını ve benim “pace” kaç olduğunu soruyor. Herkes heyecanlı. Neyse yarış başlıyor. Ancak her seneki kargaşa tekrar tekrar yaşanıyor. Normalde gelişmiş ülkelerin gelişmiş organizasyonlarında her kes kendi sür’atine göre önden arkaya bantlar halinde konuşlanır. Böylece koşu başladığında kimse kimsenin üzerine çıkmak zorunda kalmaz hatta aralar açılır. Bizde böyle olmadı. Hatta bir yıl önce köprü hem geliş hem gidiş koşuya açık olduğu halde bu yıl dönüş yoluna sokmadılar. Böyle olunca da iyice üst-üste bindik, koşuya gelen fakat yürüyen insanımız ile bizim olmazsa olmazımız 4-5 kişilik yan yana baraj kurmuş gruplarla. Bu hengameden Barbaros başında biraz kurtulabildik. Bundan sonrası klasik ve monoton bir süreç: Yine İstanbul’a turistik geziye gelmiş fakat sayıları her yıl azalan yabancıların teşvik ve alkışları, illa ki koşucuların arasından karşıya geçen vatandaşlarımız gibi. Her ne kadar hedefime erişememiş olsam da de 1:13 gibi bir süre de hiç yoktan iyidir dedirtti. Yaşlanıyor muyum neyim?  

Dördümüz yarış sonunda yine büyük bir kargaşa ve mücadele sonrası otobüslere teslim edilen çantaları kurtarmanın haklı gururu ile bir araya geldik. Sıtkı yine resim çektirme sevdasında geriden geldi. Aydın ise maratona katıldığından biz otelimize geri döndüğümüzde bile hâlâ koşmakta idi. Sonra hep beraber vapura sonra da otobüse binerek yarış başlarken ortaya çıkan ve halen devam eden güneşli havaya da teşekkür ederek otelimize döndük. Bu arada Galata köprüsünde Cem bize mısır aldı, Sümer de Büyük Kulüpte çay ısmarladı.

Olayın üzerinde nerede ise 72 saat geçti fakat organizasyon yarış sonuçlarını hala yayınlayamadı. Bu da çok ilginç: Çünkü üzerimize monteli çiplerle her hareketimiz bilgisayara anında kaydolunmakta. Yapılacak başka bir iş yok ki, sadece bu bilgileri siteye aktarmak. Bu yarış hariç nerede ise tüm yarışlarda olaydan bir-iki saat sonra sonuçlar açıklanır. Şimdi internetten bakıyorum sadece göğüs numarası ile kendi sonuçlarımızı görebiliyoruz fakat genel bir liste hala yok. Sanırım bu İstanbul’da katıldığım son olay olacak…İstanbul 15 Kasım 16

Not: 22 Kasım itibarı tekrar baktığımda sadece maraton için detaylı sonuçlar açıklanmış; fakat 15K genel listede yaş ya da yaş grupları ile ilgili bir sütun yok. Bu nasıl olabilir; kayıt formunda doğum tarihleri alınıyor. Çok ilginç! Zaten basit bir istatistiki tablo ile bu olayın gidişatının organizasyonu ile birlikte batmakta olduğu yorumu yapılabilir.

Yıl 2015   Yıl 2016
Koşanlar Kadın Erkek Toplam   Koşanlar Kadın Erkek Toplam
TÜRK 83 1.095 1.178   TÜRK 98 1.235 1.333
YABANCI 401 1.288 1.689   YABANCI 80 269 349
TOPLAM 484 2.383 2.867   TOPLAM 178 1.504 1.682

Toplam katılımda %40, yabancı katılımında %80 bir düşüş görülüyor. Ayrıca bu kadar katılandan maratonu bitirebilenler aşağıdaki tabloda.Bu korkunç bir rakam. İstanbul kıtalar arası maratonun ülkenin en önemli ve katılımı yüksek koşusu olduğu kabul edildiğinde Türkiye’de maraton koşan sadece bin küsur kişi olduğu söylenebilir. Benim açımdan iyi haber ise ben de bu bin kişi içindeyim, altmışından sonra başladığım faaliyette…

Koşanlar Kadın Erkek Toplam
TÜRK 68 1.016 1.084
YABANCI 65 226 291
TOPLAM 133 1.242 1.375

 

Hadrianopolis

Dedemin mezar taşında doğum tarihi olarak 1306 yazıyor; yani miladi takvime göre 1888 civarı. Buna o zamanlardaki gerçek olayla kayıt arasındaki gecikme kalomasını da eklersek Atatürk doğum tarihine kadar gider sanırım. Babamın taşında ise 1340 yazılı. Babamın çocukluk dönemine ait anlattığı sefalet, yokluk filmlerde bile işlenmemiş düzeyde; eşya yok, giyecek yok, yalınayak-başı kabak, yiyecek ise birkaç üründen ibaret o da kıtlık düzeyinde. Gençler cep telefonu da yok muydu diye sorarlar mı bilemem, ancak babamın 14 yaşında İstanbul’a kaçmasına kadar ayakkabısı bile olmadığını anlatması bir cevap olabilir sanırım. Bunun üzerine dedemin Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarında ki katlanmış sefalet ve ıstıraplarını es geçiyorum. Memlekete her gittiğimizde ziyaret maksatlı babama gittiğimizde buralarda kimsenin kalmadığını kalanlarında ellerindeki cep telefonu ve 30 yıllık araçlarından fazla ilave bir bolluk içinde oldukları şüpheli…

Yine Kasım 16 yine ziyaret. Sonrasında köyün yakınındaki bir levhadan sağa dönüyoruz: Hadrianopolis… Giriyoruz kazı alanına, bir yer üzeri kapatılmış, spor salonu gibi. Hemen güvenlik görevlisi bitiyor yanı başımızda; bilgili, ilgili, sevecen biri büyük şehirlerden alışmadığımız bir biçimde. Bizi bu kapalı alanda korumaya alınmış mozaikli kiliseye alıyor ve anlatıyor.  hadriaDaha sonra açıktaki hamam, ilerideki duvarları mozaikli bir villa ve toprak altında binlerce yıl kalmış ve şimdilerde tümsek olarak kabartılı topraklar altında çok geniş bir bölgede gün ışığına çıkmayı bekleyen saraylar, tiyatrolar, sığınaklar, su kanalları. Bu arada bizim memlekette evlere su 1962 yılından itibaren bağlanmaya başlanmıştı, tiyatro ise 2016 yılına kadar olmadığı için bundan sonra da olmayacak demek. Tarihi olarak burada M.Ö. 1. nci YY ‘da başlayan Roma devrinden çok öncelerinde yüksek medeniyet seviyesinde toplulukların yaşadığı bilinmekte, ancak daha fazla bilgi arkeolojik olarak yapılacak çalışmaları beklemektedir. Bölgede yaşayan ya da buradan göç eden ve şu anda yaşayan 80-90 yaşındaki akrabalarımız buralarda define avcılarının cirit attığını, altın bulabilmek için yaptıkları katliamlarda mezarların, binaların tarumar edildiğini anlatmaktadır. Buna rağmen çok azı açığa çıkarılan bölgedeki kalıntılardan 2000-3000 hatta 5000 yıl önceki medeniyet seviyesini hayal edebilmek mümkün: Evlerde sular, çok kaliteli ve sanat eseri mozaiklerle süslü toplumsal mekanlar, yaşam alanları, tiyatrolar, kütüphane. Yani bundan 100 yıl önce aynı bölgede yaşayan atalarımızın ve hatta günümüzdeki bizlerin yaşam seviyesi bundan 2000 yıl öncesine göre kaç yıl geride kaldığını düşünmeden edemedim… Eskipazar 09 Kasım 2016