Yine aynı hikaye: Son iki maçı kazanırsak bilmem ne kupasına gidebiliriz, haydi aslanlar! Rasyonel bir düşünce yok, analiz yok, çalışma yok, ama gaz çok, haydi aslanlar.
İzlanda üçyüzbin nüfus, yüzbin kilometrekare ,dünyanın en soğuk yerlerinden biri, volkanik topraklar, top oynamak için gerekli geniş düzlükler, yeşillikler olmaması gerekir. Ancak bilmem kaçıncı kez bu takıma karşı hezimete uğruyor, 80 milyon insanın içinden çıkan, çoğu Avrupa’da yetişmiş, ya da sonradan gitmiş, gelmiş bebeler. Bebeler, çünkü şımarıklar, tembeller, insanlar şişirmiş, her gün gazete, TV, internet kim kimle gezdi, ne giydi gibi insanımızın tipik karakteristik ve kültürünü yansıtıyorlar. Zorla koşmaya çalışıyorlar, zaten birbirleri ve yöneticileri ile kavgalılar, aralarında Türkçe bilmeyen bile var. İzlandalı futbolcular ise işi zevkine yapıyor. Zaten 15-30 yaş arası erkek sayısı 30.000, demografik yapıya bakılırsa.Bunlardan 30 kişi takıma çağrılsa, bin kişide biri milli futbolculuk yapıyor, kasaplık, öğretmenlik vb. mesleklerinden kalan boş zamanlarında.
Bu garip kişiler yine çalışmadan, üst düzey şımarıklık ve gazla, sadece Eskişehir büyüsü diye ad taktıkları bir hurafeye sığınarak sahaya çıkan, seksen milyonun gözünün içine baktığı 11 şımarık ve tembel adam, başlarında işi bitmiş Romanya’lı bir yönetim emeklisi ile üç gol yiyor ve hala sırıtıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, içeride, iki büyük (!), lafta, takım sahaya çıkıyor; neymiş adı derbi. Takımların kadrosuna bakıyorsun 8/11 yabancı. Sanırım bu da sınır olduğundan, yoksa 11/11 olacak ya…(Nihayet bu da gerçekleşti: 14 Ekim 2017 tarihindeki Galatasaray-Konyaspor maçına, Galatasaray 11’i de yabancıdan oluşan ve Türkçe tezahüratları anlayaman bir takımla çıktı. Alttaki yoruma bakınız.) Arkalarından statlarda, TV başlarında milyonlar. Biri gol atsa diğerleri ah, vah, kavgalar, hatta cinayetler.
Ülkede spor adına yapılan başka faaliyetler bunların yanında binde bir. Okullarda spor göstermelik, zaten vakit bulunamıyor deniyor. Ancak sadece vakit sorunu değil, kültür sorunu, kafa yapısı, tembellik. Türk vatandaşları obezlikte dünya liderliğine oynuyor. Çocuklarına sonsuz kaynak aktarıp en iyi (Yine lafta) okullarda okutmaya uğraşan ana-babalar, kendileri de bilmediğinden çocuklarının sağlığını ve geleceğini tehlikeye atacak şekilde 8-10, hatta daha küçük yaştan beri çocuklarının aşırı kilolarını görmüyorlar. Spor yok…
Gelişmiş ülkelerde ilk-orta-lise-üniversite kampüsleri spor alanları ile dolu ve spor yapılıyor. Bizde okulların bahçeleri betonla kaplı, evler, siteler rantsal dönüşüm sonrası zaten az olan bahçelerini tamamen kaybediyor; sokaklarda koşmak bir yana yürümek imkansız, altyapı ve hain sürücüler nedeniyle. Doktorlar profesörler(!) koşmayın diyor ülkede. Çünkü koşmazsan hasta olacaksın ve bu özel hastanelerin, ilaç firmalarının cirolarına katkıda bulunacaksın.
Bırakın artık 8/11 yabancı kadroların oluşturduğu sözde süper, fakat gerçekte ne idüğü belirsiz bu takımları desteklemeyi, gaza gelip anlamsızca ve boşuna milli takımın İzlanda’yı yeneceği günleri beklemeyi; her hafta maçlardan sonra yüzlerce boş adamın hiç bir bilimsel ve teknik değeri olmayan fakat mahalle ağzı, argo dolu sözde “maç kritikleri” diye tüm kanallardaki palavra bölümlerini izlemeyi. Giyin şortları, spor ayakkabılarını, çocuklarınıza da giydirin, koşun. Üzün artık bu takımlar üzerinden rant sağlayan meşhur patronları ve futbolcuları, yaşamımızdan epey süre alan TV kanallarını, bu işten para kazanan palavracı yorumcuları, koşmayın diyen doktorları, ilaç firmalarını, özel hastaneleri, çocukları şişmanlatan “junk food” üreticileri ve satıcılarını. Kendinizi düşünmüyorsanız bile çocuklarınızı kurtarın bu sarmaldan, derim... Ankara, 7 Ekim 2017
Not: İyi ki bu maçı seyretmemişim, sabah internetten öğrendim.; o da aradığımdan değil, öylece önüme çıktığından…