Nedir bu kolesterol ? Kan Testlerinde, televizyonlarda, sokakta, herkesin ağzında bir kolesterol kelimesi, genelde ürkütücü, dolanıyor; yok kötüsü, iyisi… İnsanın en önemli hobisi ne olması gerekir? Kendisi ve etrafındakilerin sağlığı. Ancak bu konuda genelde tembel davranılır; dedikodular, televizyonlardaki sığ bilgiler, arada da kan testlerinde çıkan rakamlar; bir de Prof. Dr. Canan Karatay çıkışları yeter de artar bile. Halbuki bu laboratuvar, teşhis sistemleri ve tıptaki bunca ilerleme henüz bu basit(!) cholesterol konusunda çok cahil ve maniple edilmiş bir çok araştırma ile insanlar korkutuluyor, ilaçlar veriliyor; hatta damar tıkanık diye en önemli organ olan kalp elleçleniyor.
Bu konuda tıbbi literatürü olmayanlar anlamasın diye zaten kısıtlı ve genelde Türkçe olarak “outdated” bilgilere erişim ve anlaşılması zor. İngilizce pek çok teknik ve tıbbi sayfalar mevcut; ancak bu kaynaklar da çok teknik. Olaya lipoprotein denen biyokimyasalın tanıtımı ile başlayalım. Hem protein hem lipidler içeren biyokimyasal bir bileşik olan ve kanda bulunan lipoproteinler, suda çözünürlüğü düşük olan lipidlerin dolaşım sistemi aracılığıyla vücut içinde taşınmasından sorumludurlar. VLDL ve LDL karaciğerde üretilen trigliserid ve kolesterol gibi hücre zarı ve hücre için gerekli yapı taşlarını kan vasıtası ile hücrelere ulaştırıyor, HDL ise bunlardan kalan artıkları temizlenmek üzere geriye karaciğere taşımakla görevli, bu kadar basit. Bu lipoproteinler boyları, hacimleri ve yoğunluklarına göre gruplandırılıp adlandırılıyor. Normal olarak basit bir fizik kuralı gereği düşük yoğunluk büyük hacim anlamına geliyor; yani LDL’nin açılımı olan Low-Density-Lipoprotein büyük hacimli bir balon. Bunun başına İngilizce “çok” anlamında V-harfi gelince de VLDL oluyor; bu da en düşük yoğunluk ve en büyük hacimli madde. Bunlara ilave olarak genelde hiç ölçülmeyen ve hayat boyu duymayacağımız başka maddeler de varmış: Chylomicrons(şilomikronlar) , Intermediate Density Lipoprotein (IDL). En çok lipid ve en az oranda protein içermesi durumuna göre sıralama ve görev özeti şu şekilde: İnce bağırsaktan karaciğere trigliseridleri taşıyan şilomikronlar; yeni sentezlenmiş trigliseridleri karaciğerden yağ dokularına taşıyan çok düşük yoğunluklu lipoproteinler (VLDL-Very Low Density Lipoproteins); kanda çoğunlukla rastlanmayan, yoğunluğu VDL ile LDL arasında olan ara yoğunluklu lipoproteinler (IDL-Intermediate Density Lipoproteins); karaciğerden diğer dokulara kolesterol taşıyan ve aynı zamanda kötü kolesterol olarak da adlandırılan düşük yoğunluklu lipoproteinler (LDL-Low Density Lipoproteins); diğer dokulardan kolesterol toplayıp karaciğere geri getiren ve iyi kolesterol olarak adlandırılan yüksek yoğunluklu lipoproteinler (HDL-High Density Lipoproteins.)
Bu kadar biyokimya yeterlidir sanırım. Ancak bizim için hikayenin bundan sonraki kısmı önemli: Bize ne bunlardan, ya da daha rasyonel bir düşünce ile bunlardan nasıl yararlanabiliriz? Herhangibir laboratuvarda kan testi sonuçlarını elimize alıp baktığımızda, zaten yanlarında referans değerleri de olduğundan ve her konuda bilge olan halkımızın içgüdüsü ile sorun olup olmadığını şıp diye anlarız, diyorsak büyük yanılgı. Çünkü bu konuda bırakın bizim doktorları dünyanın bu konudaki en ileri araştırmacı ve uzman kişi ve kuruluşları yüzseksen derece farklı görüş, yorum ve önerilerde bulunuyorlar. Canan Karatay Hanımefendinin yıllar boyu, bizdeki diğer uzmanların(!) görüş ve önerilerine tamamen zıt olan açıklamaları bu kapsamda çıkan araştırma yazılarında çok önceden beridir yer almakta ve gittikçe de önem kazanmakta. ATP (Adult Treatment Panel) tarafından belirlenen ve başta ABD olmak üzere dünyada referans olarak en fazla gözönünde bulundurulan rehberde kalp krizi riski bulunan kişilere ait kabul edilen LDL (Kötü kolesterol) seviyeleri yıllar itibarı ile azaltılmış ve bu yolla her aşamada milyonlarca kişi riskli alana kaydırılarak “Statin” kullanmaya teşvik edilmiş.
Kalp krizi riski yüksek olan insanların hedef LDL limitleri
Panel Numarası | Yılı | Limit değeri |
ATP I | 1988 | ≤130 |
ATP II | 1993 | <130 |
ATP III | 2002 | <100 |
ATP IV- İlave | 2004 | <70 |
Hatta yeni çıkan bildirimlerde LDL 30 altı ve daha da ilerisi LDL-free hedefler konulmakta, sırf daha fazla ilaç satabilmek adına. Halbuki LDL hücre çeperinde hangi molekülün içeri gireceğini organize ediyor, beyin hücreleri ve testesteron yapımında ana madde. Beyinin tamamı kolesterolden oluşuyor. Ayrıca düşük kolesterol ansiyeti ve intiharlara neden olması ile ilgili bir yığın yazı var tıp literatüründe. Buna göre beyinsiz, sorunlu ve testesteronsuz bir toplum oluşturma hedefleri mi var ki bu adamların diye komplo teorileri geliştirilebilir; bununla ilgili bilim-kurgu filmler yapılabilir, belkide vardır bile.
Bu şekilde her 4-5 yılda bir ilaç satışları doyuma ulaştıkça yeni kuşları kafese almak için düşürüldüğü yine Amerikalı karşı bilim adamları tarafından belirtildiği üzere yarıdan fazla Amerikalıyı ve dolayısı ile bunları izleyen diğer ülke insanlarını statin kullanma sınırının içine alınmaya çalışıldığı bu tablodan çıkarılabilir. 2011 yılı için ABD’de doktorlar kolesterol düşürücü ilaç için 250 milyon reçete yazmış ki bunun ekonomik karşılığı 20 milyar dolar. Bu durum genelde doktorların ülkemize oranla çok daha zor erişilebildiği ve ilaç yazmanın çok daha nadir olduğu bir ortamda gerçekleşiyor. Bu panelde yer alan kişilere ait bilgiler güçlükle açıklanmaya zorlandığında ortaya çıkan sonuç çok büyük şüphelere neden olabilecek şekilde 15 kişiden sadece ikisinin bağımsız olduğu, paneldeki diğer kişilerin hepsinin araştırma kapsamında “Big Pharma Firmalarından” destek aldıkları şeklinde gerçekleşmiş. Maalesef tüm dünya tıp otorite ve uygulayıcılarının, yani bize ilaç yazanların okudukları kitaplarda, laboratuvar test referanslarında yazan rakamlar Amerika’da bulunan üç kuruluşun ağzına bakmakta, orijinal isimleri ile: the NIH, the American Heart Association (AHA) and the American College of Cardiology (ACC). Bu kuruluşlar başta olmak üzere, bu konuda yayınlanan araştırmalar, yazılanlar ile ilgili komplo teorilerinin ardı arkası yok. Bir de bu kuruluşlarda çalışan bir kaç insansever bilim adamı karşı koymaya kalkarlarsa kapının önüne konuveriyorlar, durum ciddi yani.
Kolesterol ilacı yazma ya da kolesterolun yüksek bir anjiyo yapalım diyebilmeleri için sunulan oltaların ucundaki yem sadece LDL değil, toplam kolesterolde ayrıca kullanılıyor. Bu konularda da çok vahim tıbbi, teknik ve en basitinden matematik hatalar var: Örneğin yine bu kuruluşların ilaç yazılması için gerekli toplam kolesterol üst sınırı 200’e çekmeleri. Tıbbi değil fakat basit bir matematik hatta matematik değil aritmatik ile durumu açıklamaya çalışayım. İki test sourucu Friedwald formülüne (LDL = TC − HDL- TG/5; çünkü LDL küçük olduğundan ölçülmesi pahalı, bu nedenle toplam kolesterolden LDL hesaplanıyor) göre:
1. LDL 130-HDL 40-Trigliserid 100; Toplam kolesterol = 190
2. LDL 130-HDL 70-Trigliserid 100; Toplam kolesterol = 220.
Buna bakınca ikinci değere sahip kişinin toplam kolesterolü 200 üzeri, statin yazmak gerekiyor diyebiliyor bazıları. Ancak burada trajikomik olay HDL ortalığı temizleyen kişi adedi olarak düşünüldüğünde: iki numaralı test sonucuna sahip kişi birinciye göre çok daha sağlıklı bir sisteme ve sağlığa sahip, bu kadar basit.
Diğer bir konuda bu LDL ve HDL çok sayıda alt gruplara ayrılıyor, fakat LDL ölçülmediği ortamlarda bunların alt gruplarından bahsetmek çok aşırı kaçıyor. Ankara’da Düzen dahil pek çok laboratuvara bu alt grupları çalışıyor musunuz diye sorduğumda şaşkın şaşkın suratıma baktılar. Bu konunun önemi şu şekilde ortaya çıkıyor: Şekilde de görüldüğü gibi boy-hacim-ağırlık-yoğunluklara göre sınıflanan bu lipoproteinlerin fonksiyonları yine bu fiziki özelliklerine göre de iyiden kötüye, kötüden iyiye değişebiliyor; LDL I, II, II, IV, a, b ; HDL 2a, 2b, 3a, 3b gibi. Yani kötü lakaplı LDL’nin daha küçüklerinin sorun yaşattığı diğerlerinin pek zararlı olmadığı ya da HDL3’ün daha fazla CVD(Kalp Hastalıkları) riskini azalttığı yönünde çalışmalar var. Bu değerleri öğrenebilmek için ALT (Advanced Lipid Test) ile derinlere inmek gerekebiliyor.
Bu arada birer birer lipit değerleri yerine bunların oranlarının çok daha önemli olduğu çokça yazılmış. Zaten basit mantık ve aritmatik ile yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi LDL/HDL, TC/HDL, Trigliserid/HDL vb oranlar çok daha sağlıklı sonuçlar verebiliyor. Bunlardan son araştırmalarda ortay çıkan en önemli oran Trigliserid/HDL ve bu değer ne kadar küçükse o denli sağlıklı bir kalp ve dolaşım sistemi demek.
Diğer taraftan kolesterol limitleri genetik yapıya, yaşa, cinsiyete, yaşanılan ülkeye, beslenmeye, spor yapmaya ve daha bir çok başka faktöre dayalı değişiklikler göstermektedir.
Bunların dışında klask LDL testi yerine Apolipoprotein B (ApoB) and LDL Particle Number (LDL-P) gibi bir çok test var. Bu değerler kişi CVD Riski konusunda daha önemli ipuçları sunuyor. Şöyle ki aynı testlerde LDL-C olarak ölçülen, doğrusu hesaplanan miktardaki kolesterol bu beş boyuttan küçük hacimdekiler tarafından taşınıyorsa daha fazla sayıda taşıyıcı gerekiyor, yani LDL-P ( taşıyıcı sayısı) yüksek; ne kadar büyük hacimli LDL ise o kadar az sayı. Bize verilen test sonuçlarındaki LDL aslında yanıltıcı. Büyük hacimli LDL sayısı ise trigiliserid ile bağlantılı. Gerçek LDL sayısı ise apoB denilen bir test ile daha ucuz ve kolay bulunabiliyor; bu test laboratuvarlar tarafından yapılıyor ve genelde kimse bilmiyor; doktorların bilerek ya da bilmeyerek mi bu testi benden hiç istemedikleri konusu yoruma açık.
Bu yazı tıbbi ve biyokimyasal bir referans değil de en önemli hobimiz olması gereken kendi ve sevdiklerimizin sağlığı konusunda bir farkındalık oluşturmak, farklı düşünce ve araştırmaları sunmak, buradan nimetlenerek kendi ceplerini doldurmaya çalışanlara karşı uyarı niteliğinde ve çok temel bazda hazırlandı, doğal olarak. Bu nedenle tabi olarak , özellikle genetik CVD riski olan, sigara içen, fazla kilolu ya da herhangi bir nedenle teste gerek duyulan kişiler en basitinden olmak üzere bu testleri alacaktır. Fakat en azından bütün varlığımızın bağlı olduğu kalbimiz ve bunları besleyen sistemlerle ilgili genel ve hazır bir bilgi almak faydalı olacaktır diye düşünüyorum… Ankara, 20 Aralık, 2018
meglio tardi che mai- geç öğrenmiş olmak hiç bilmemekten çok daha iyidir!!!
Not 1:Burada hep Amerika’dan örnekler verilmesinin nedeni: 1 . Bu konuda dünya onların peşinde, 2. Bizde bu konuda yeterli, doğru ve açık bir veri kaynağı yok.
Not 2: Bu arada ALT testi yapıp bu LDL-HDL alt gruplarının testini çalışan bir laboratuvar buldum dün Ankara’da. Gerçi kan alıp testi yurtdışında yaptırıyorlarmış. Kolesterol sorunu olup da konuyu daha derinleştirmek isteyenlere duyurulur.
Not-3: Yorumlarınızı bu yazının altında BİR CEVAP YAZIN-YORUM kısmına yapabilirsiniz,
Not-4: Bu yazıyı sevdiklerinize “FORWARD” edebilirsiniz.
!!!!!!!!!!!!! Ana Sayfa için buraya tıklayınız !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!