Yaşlılıkta hareket serbestisi ve birine bağımlı olmaktan kurtulma ipuçları

Yaşlanmakla birlikte insanın üzerine çöken sağlık ve psikolojik sorunların hem kaynağı hemde en korkulanı hareket serbestisini kaybetmek ve birine, bir kuruma bağımlı yaşama endişesi artık. Artık diye yazıyorum çünkü bizden bir önceki nesilden geriye doğru böyle bir konu yoktu; insanlar köşk, konak ya da köy evlerinde genelde üç nesil bir arada yaşamakta idi. Dolayısı ile sürekli zincir halkaları olarak bir ileri kayan bu yaşam tarzında yaşlanınca ne yapacağım korkusu pek olmazdı. Tabi olarak o zamanlar da tek başına yaşamak zorunda kalanlar da vardı. Örneğin; Sait Faik Abasıyanık tüm hikayelerinde bu yalnızlığı ve bununla baş etmek için nerede ise ülkenin tüm insanlarını beraber yaşıyormuş gibi anlatır, Ada’da balıkçılar, İstanbul’da hamallar, öksüzler, fakir mahallerdeki tipler.

Ayrıca yine eski dönemlerde yaşam süresi 50-60 yaş civarında olduğundan ve bu yaşa kadar sürekli çalıştıklarından, bu çalışmalar da genelde beden ile olduğundan, düşkün pozisyona düşmezlerdi. Tek tük bu duruma düşenler için de aile içinde her zaman yer vardı ve konu bile edilmezdi.

Ama artık öyle mi? Yukarıda bahsedilen kriterlerin nerede ise hepsi değiştiği gibi pek çok da ilave geldi. Neler değişti: -Öncelikle yaşam süresi uzadı, uzuyor. İnsanlar çok daha uzun yaşamaya başladı; dört nesil aynı anda yaşayan aile sayısı çok. TÜİK rakamlarına göre 60 yaş üzeri 11 milyon vara halen yaşamakta olan. Bu da daha çok yaşlı, daha yüksek yaşlı/bunlara bakacak oranı demek. -Nesiller arası bir arada yaşama zinciri koptu. Eskiden üç nesil-bir ev yaşam şekli “3 nesile-3 ev” oldu. Hatta bekarken bile bu ayrılmalar oluyor çokça. -Başka, evin hanımları da çalışmaya, okumaya başladı, boşta kalan yok. Hatta büyük şehirlerde çalışma zamanlarına uzun ve sıkıcı yol derdi eklendi. Çocuklar okullara kendi başına gidemez oldu. Eskiden herkesin mahallesinde topluca fakat ana-babasız gidilen okullara şimdi servisler olsa bile anne baba refakati gerekli hale geldi. -Ayrı evde yaşamak isteyen, zorunda kalan eskiler yeni sisteme ve dijital çağa uyamıyor. Artık her şey internet üzerinden, hastaneden randevu almak, banka işlemleri, maaşlar, kredi kartları, oy kullanma telefonlar, hatta televizyon, uydu cihazı kullanma. Bunları genelde beceremeyen bu grup başkalarına bağımlı olmak durumunda kalıyor. Bu durumda en iyi çözüm bakımevleri gibi görünse de normal bir hizmet alınabilecek bu yerler çok pahalı, diğerlerinde ise yaşam çok zor.

Diğer bir konuda vücut ve beyin sağlığı: İstatistiklere göre 70 yaşına kadar kas kütlesinin %25 erimekte, sarkopeni, ve bu yaştan sonra da her yıl kas kütlesinin %3’e yakını artan bir oranda gitmekte. Kaslar gittikçe kemiklere daha fazla yük binmeye başlayınca bunlar ve diğer organlar da gidenlere katılmakta birer birer. Bu korkutucu bir rakam, ortalama yaşam süresinin seksenlere uzadığı ve ileride daha uzayacağı göz önüne alındığında. Alzheimer, parkinson gibi hastalıklar, düşme sonucu kırıklar, diyabet, tansiyon gibi tedavi gerektiren durumlar yaşlılıkla beraber gelecek korkutucu olaylar. Görme ve işitme kaybına bağlı denge sorunları da buna eklenince artık yaşlıların kendi başlarına yaşayabilmeleri bayağı zor başa çıkılabilecek bir durum haline geldi.

Bu nedenle, bu yaşta ve bu durumda olan bir önceki neslin içine düştüğü duruma düşmemek hareket serbestisini yitirmemek, birilerine bağımlı hale gelmemek için şimdiden bir şeyler yapmak gerektiği konusunda itiraz olmaması gerekir. Çünkü bizim nesil mırın-kırın etse de eskiden olduğu kadar olmasa da yaşlılarına destek olmaya devam ediyor; aldığı terbiye, görgü ve etraftan gelecek dedikodulara karşın. Ancak bu Y-Z ve ileride hangi kodu alacağı belli olmayan bu konuda görgü, bilgi ve dedikodu korkusu bulunmayan, çok daha bencil bir yapıda yetişen yeni neslin eline düşmemek için alınacak önlemler aslında çok belirgin. Bunların başında ise özellikle son yıllarda süratle artan sayıda araştırma sonuçlarında ve bu sitedeki diğer yazılarda detaylı ve bilimsel olarak açıklandığı biçimde spor yapmak. Diyet demiyorum, çünkü yaşlandıkça zaten daha fazla yenemiyor ve bir şekilde mecburen diyet yapılıyor. Doktora gidildiğinde tuzu şekeri kes demesi, televizyonlarda bar bar bağıran diyetçilerin ya da çocukların etkisi ile bir şekilde yeme-içme işine bir disiplin geliyor. Ancak spor için aynısını söylemek mümkün değil; en popüler ve bilgin kesilen pek çok unvanı olan kişiler sağlık için sporu, koşmayı önermiyor; hatta eski bilgi ve araştırmalara dayanan koşmayın-yürüyün tavsiyeleri ile halen TÜİK rakamlarında yer alan 60 yaş üzeri 11 milyon vatandaşı yanlış yönlendiriyor.

Buda yetmezmiş gibi, artık 60 sonrası fit kalabilmek için sadece koşmanın da yeterli olmadığını yazıyor bu araştırmalar; ağırlık çalışmaları ve fitnes yapmak gerekiyor haftada 3-4 kez, kasların erimemesi, Alzheimer, Parkinsondan korunmak , kemik erimesini önleyip düşüp bir yeri kırıp hastanelere düşmemek için. Yani öyle oturmakla, haftada bir kaç kez ağır çekim yürüyüşlerle, istediğini yiyerek ve klasik tansiyon, şeker hapları ile yaşlılığı sağlıklı ve ayakta geçirmek pek mümkün görünmüyor gibi…

Not:Bir de altmış yaştan sonra çalışabiliyor olmak da çok yararlı olabilirdi Japonlar gibi; ancak bizde mümkün görünmüyor: https://www.bbc.co.uk/programmes/p072vz7g

NO PAIN, NO GAIN!!!

Yeni Atabilge Spor Salonu-Ankara, 4 Mart 2019