Milli Mücadele’nin 100 ncü yılında yayınlanan bir genelge kapsamında yıl boyu pek çok etkinlik düzenlenmekte, Samsun’da; kültür-sanat, spor, çeşitli çalıştaylar, forumlar, paneller, oyunlar, sergiler… Faaliyet Kitapçığında 2019 yılı boyunca yapılan/yapılacak etkinlikler ayrıntılı olarak verilmekte.
Benim ilgi alanım olan koşu ile ilgili olarak 19 Mayıs günü yapılacak 21 kilometrelik yarı maraton ve bu kapsamda yaşanmışlıklar ve gözlemlere yer verilmekte bu yazıda.
Olay çok büyük olunca, bunun üstüne bir çok devlet büyüğünün(!) 19 Mayıs günü Samsun’da bulunmaları nedeniyle daha bir kaç ay öncesinden otellerde yer kalmamış olması aynı gün koşulacak olaya katılımın fazla olacağını işaret etmekte idi. Bu nedenle kayıt sonrası internet üzerinden bölgede kalacak yer arama çalışmalarım sonucu tesadüfen bulduğum otelin ve bu otele uzanan yolun önemini daha sonra görecektim.
Samsun, Kavaklı’ya bağlı Kazancı Köyü biraz uzağında yapılmış Kazancı Taşhan Otelin hikayesi de çok ilginç: “Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Doktor Halil İbrahim Dinler, çobandı doktor oldu, köyüne turistik tesis yaptırdı” diye başlayan hikayesi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’dan Havza’ya geçerken kullandığı tarihi Ata Yolunun kenarındaki babadan kalma arazisine tam donanımlı turizm tesisi yapmaya karar verilmesi sonrası otelin yapımına başlamadan önce ilçedeki evlerden ve ambarlardan 2.5 yıl eski taşları toplayarak ilk temeli atmış oldu. Zor ve meşakkatli sürecin ardından projesini çizen Opr. Dr. Dinler, Tasarımdan iç mimarisine, çevre düzenlemesinden odaların dizaynına kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünüp, 2 yıllık zorlu bir süreç sonrası her birinde ayrı bir başarı hikayesi yazmış.
Otele giden yola sapıp stabilize, toprak yola çatınca, bu araba ile zor çıkarız diye düşünmeden edemedim. Bu şekilde ilerlerken yolun müthiş manzarası yanında kenarlarda yer alan işaret, levha ve maketlerden buranın özel bir hikayesi olacağını düşündüm. Milli Mücadele’yi başlatmak için 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru’yla Samsun’a gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün Amasya’ya giderken kullandığı “Kurtuluş Yolu” açık hava müzesine dönüştürülmeye başlanmış fakat tamamlanmamıştı, maalesef. Ancak yine bir ruh, bir ürperti, farklı bir duygu yüklü gibiydi.
3-4 kilometre yukarı doğru kıvrımlı bir şekilde giden yolun sonunda Taşhan Otel göründüğünde rahat bir nefes aldık. Bir ana bina ve etrafında müstakil evlerin oluşturduğu site yeşillikler içerisinde, müthiş manzaralı ve tertemiz havası ile “nereye gidiyoruz” endişemizi “iyi ki burayı seçmişize” döndürdü. Telefonda konuştuğumuz Güney Bey, otel yöneticisi biz karşıladı ve odamıza çıktık. Gerçekten lobi, odalar tam da Kurtuluş Yolu’na uyum içerisinde nostaljik ve sıcak bir ortam sunmakta idi.
Ertesi gün hem gezi hem de standart olan koşu katılım malzemelerini almak üzere Samsun’a gittik. Samsun coğrafik pozisyon ve güzellik olarak çok avantajlı bir konumda. Şehir çok güzel, denizi, düzenli yolları, parkları, insanlar, gezilecek yerleri; ancak en ufak ilçelerde bile “Çin Seddi” tipinde mimariden, çevre düzenlemesinden nasibini almamış yüksek beton binalar Samsun’u da pençesine almıştı çoktan. Hatta denizi gören daireler yapıp buradan rant elde etmek amacı ile dikildiği açıkça belli olan 15-20 katlı betonlar tüm bu güzellikleri örterek her açıdan çirkinlik abideleri oluşturmuş çoktan , ne yazık ki…
Yarış Parkuru Cumhuriyet Meydanından başlayarak 10 kilometre kadar Atakum denilen Samsun’un en prestijli semtine uzanmakta oradan dönüşle tekrar başladığı yerde bitmekte idi. Bir gün öncesinden yaptığım keşif sayesinde arabayı uzak bir yere park edip raylı ulaştırma ile yarış başlangıç noktasına gelebildim. Sorup soruşturmasak yollar kapalı olacağından yarış başlangıç alanına gelebileceğimiz meçhul, hiç bir açıklama bilgi yok.
Deniz seviyesinde yani sıfıra yakın yükseklikte koşmak her zaman için bir kaç eksik dakika demekti PB (Kişisel en iyi derece) için. Bu nedenle daha önceAdana’da beraber koştuğum ve İstanbul’da koşu gruplarına koçluk yapan “Asım Çetin Koşu Gücü” kurucusu atlet Asım Çetin(1954) bulup yanına yapıştım. İlk 10 kilometrede 4:50 gibi bir pace ile grupla beraber gittik. Ancak bu noktada hesaba katmadığım bir durum ortaya çıktı: Nem ve sıcaklık. Denizin oluşturduğu nem ve yüksek “Dew Point” ile 28 derece hava sıcaklığı birleşince 10 kilometre sonrası başlangıçta hızlı çıkmış olmanın darbesini hissetmeye başladım. Halbuki koşu öncesi taktiğimi belirlemiş, yavaş başlayarak ikinci yarı biraz daha hızlı gitmeyi planlamıştım. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı 10 kilometre sonrası hem Asım Çetin Grubundan koptum hemde normal PB’ye ilave bir 5 dakika eklemiş olarak bitirebildim yarı maratonu.
Bu sıcak ve nemli havada yarışı bitirebilmek bile başarı sayılabilirdi; çünkü gördüğüm kadarı ile kendisinden derece beklenen milli atletlerden bile havlu atanları gördüm, biz giderken onlar dönüyordu. Zaten bu yarışa katılım amacı 100 ncü yılında Atatürk ve Milli Mücadele kahramanlarını anmada bir katkım olması idi. yoksa yarış her şehirde var, yollar aynı, organizasyonlar benzer ve düşük kalite, etraftakiler neden koşuyor bu deliler(!) diye düşünüyor (Adana Kurtuluş Yarı Maratonu için yurdun dört bir yanından kendi imkanları ile gelip, yağmurlu bir havada 21k koşan yabancılar olarak yarışın bir noktasında yolların kapalı olmasını eleştirip “onlar koşacak diye biz eve gidemeyecek miyiz” diyen Adana’lıyı unutmak mümkün mü?) Ancak daha da acı olan bu kadar önemli bir günün 100.ncü yılında bile böyle anlamlı bir koşuya bile sadece 200 kişinin katılmış olması, bunlardan bir kısmı da para için gelen Afrika-kökenli koşucular, diğer bir kısmı da takım halinde gelen resmi ve özel kuruluş sporcuları. 100 yıl önce buralarda kağnılarla mermi taşıyan yüzlerce isimsiz kahraman Samsun’dan Amasya’ya 100 Km’den fazla bir mesafeyi, zorlu hava ve yol şartlarında aç-susuz tamamlamışlardı, hem de kaç kez. İnsanüstü ve karşılıksız çabalarla bu görevi yerine getirip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli görevler yüklenen atalarımızın anısına her türlü olanakların olduğu bu dönemde bu teknik olarak basit fakat anlam olarak sonsuz değerdeki bu koşuya sadece 200 kişi, her yıla sadece 2 kişi, 80+ milyon ve bir anlamda varlıklarını bu kişilerin anısına borçlu olan bir toplumda!!! Bu konuda Atletizm Federasyonu ve 100 Yıl komitesine önemli tanıtım ve teşvik görevleri düşmekte iken, pek fazla ilgilenen olmamış anlaşıldığı kadarı ile…
Ankara, 26 Haziran 2019