Spor ile management-yöneticilik arasında bir bağlantı vardır.
Fransız Atletizm Federasyonu’nun (FFA) yaptığı bir ankete göre, 2018 yılı için, 8,5 milyon Fransız koşuyor. Karşılaştırmak gerekirse, 2000 yılında sadece 6 milyon kişi varmış koşan daha gerilere gidersek, 1980’lerde sadece bir avuç koşucu-yönetici koşarken görülürmüş1 .
2021 yılında bu sayının çok daha fazla olması beklenebilir. Ancak 2020 ‘de ortaya çıkan Covid-19 pandemi nedeniyle koşan sayısındaki bu artış trendi ne ölçüde etkilendi? Henüz bu sorun tüm şiddeti ile devam etmekte olduğundan belki ancak 2022 ve sonrası araştırmalarda ortaya çıkacaktır. Bu nedenle dünya yaşamının, sadece insanlar değil tüm canlıların yaşam şekli, eğilimler, umutlar, beklentileri, planlarını 2020 öncesi ve sonrası diye iki kısma ayırmak pek de garip karşılanmaycaktır.
2020 ve Öncesine Göre
Bu “koşma” hevesini nasıl açıklayabiliriz?
Bu fenomen, modern Batı toplumlarımızdaki en az üç gelişmeyi ifade eder. Her şeyden önce, bugünün rekreasyon, keyif ve rahatlık toplumları koşma gibi gözde sporlara eğilimine olanak tanımaktadır. Ayrıca sporun hareketsiz yaşam tarzlarına bağlı olarak ortaya çıkan sağlık sorunlarına (obezite, kardiyovasküler problemler vb.) bir çözüm, bir çare olarak ortaya çıktığı insanların egoist ve rahatına düşkün olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu nedenle, referans olarak sunulan FFA çalışmasına göre, sağlıklı olmak, fiziksel durumunuzu iyileştirmek ve kilo vermek, Fransızların düzenli olarak spor ayakkabılarını bağlayıp koşuya çıkmaları için en çok belirtilen üç nedendir.
Şirketler açıkça koşma ile ilgili sosyal fenomeni bir yönetim aracı olarak kullanmakta fazla istekli davranmaktadırlar. Koşu olayı şirketler tarafından kendi çalışanları ve müşterileri için bir iletişim vektörü olarak kullanılmakta; örneğin, Schneider Electric, şirketin farkındalığını artırmak için”Schneider Electric Marathon de Paris” olarak adlandırılan olayın sponsoru.
Şirketler kendi bünyelerinde ise bu sporu iletişim, motivasyon ve eğitim aracı olarak kullanmaktalar. Koşu, proje ekiplerinin iş durumları veya yönetim yöntemleri hakkında düşünmesini sağlamak için gerçekten bir metafor olarak kullanılabilir. Koşu özellikle proje yönetimi ile ilgili dersler vermek için (maraton koşmak gibi bir spor projesini yürütmek ve bir iş projesi yürütmek arasında paralellikler oluşturarak), ama aynı zamanda kişinin mesleki faaliyeti çerçevesinde (bağlılık, özveri, tahammül vb.) belirli değerleri somutlaştırmanın veya yaymanın önemini vurgulamak için kullanılır.
Böylece şirketler, çalışanlarını şirket veya şirketler arası yarışlara (şirket yarışı, B2run gibi) katılmaya teşvik eder, meslektaşları arasında düzenli koşu gezileri düzenler veya koşma, şirketin karşılaşabileceği durumların bir örneği olarak yöneticiler tarafından kullanılır. Örneğin Humanis, çeşitli spor etkinlikleri sırasında çalışanların koştuğu her kilometre için hayır kurumlarına bir euro bağışlamaktan oluşan “dayanışma koşusu” adlı kurumsal bir girişim başlattı.
Koşan Yöneticiler
Öte yandan, yöneticilerin koşu ve yönetsel uygulamaları arasındaki ilişki konusunda çok az veri vardır. Bu nedenle, maratonlara (42.195 km yarış), ultra-trails (42.195 km üzerinde doğa yarışı) veya Ironman’a (3.8 km yüzme, 180 km bisiklet ve maratonun birleştiği etkinlik) katılan ve bu esnada şirketlerinde işgal ettikleri çok yüksek ve sorumluluk gerektiren pozisyonlarda bulunan”maratoncu liderler” ile 33 görüşme gerçekleştirilmiş . Bu uç örnekler, spor uygulamaları ile yönetimsel uygulamalar arasında bir bağlantının varlığını açıkça göstermektedir:
İK yöneticileri ya da işe alım yapan kişiler koşma tutkularını sadece takımlarını motive etmek ve birleştirmek için bir araç olarak değil, aynı zamanda atletik adayları ve özellikle koşucuları diğerlerine tercih ettiklerini kabul ederek bir işe alma kriteri olarak kullanıyorlar. Hatta diğerleri, takımlarını motive eden ve hevesli olanları diğerlerinden ayırmak için değerlendirmenin gayri resmi bir ölçüt olabileceğini itiraf ediyor. Açıktır ki, bu, bu tür uygulamaların ayrımcı doğası hakkında soruları da gündeme getirmektedir.
Katılımcılar, yoğun koşu antrenmanlarının işlerinde daha iyi performans göstermelerini sağladığını, çünkü daha rahat, daha konsantre, daha dayanıklı ve hatta daha özgüvenli olduklarını vurguluyorlar. Hatta bazıları, koşu süresinin, profesyonel sorunlara alışılagelmiş yöntemlerle çözemeyecekleri çözümler bulabilecekleri özel bir zaman olduğunu söylüyor.
Birçok insan, koşmayı bırakmaları durumunda aynı profesyonel hıza ayak uydurup uydurabileceklerini bilemediklerini itiraf ediyor. Örneğin, bir yaralanmanın ardından bunu yaşamış olanlar kendilerini daha az verimli, daha sinirli ve hatta depresif buldular. Bazı insanlar, koşmayı ürettiği endorfin salgılanması nedeniyle onlara iyi olma hissi veren bigoreksiya2 olarak bilinen gerçek bir bağımlılık olarak gösterirler.
Yöneticiler koşarak bir tür yaşam dengesi bulurlar. Egzersizler, – yapılmadığında sahip olamayacakları profesyonel taahhütlerine sınır koymanın bir yoludur Aynı zamanda kendilerini başka bir konuda, alanda ispat etmiş olmalarının da bir yoludur. İlginç bir şekilde, bazıları bu dengeyi aşırı davranış yoluyla bulur ve ne kadar çok çalışırlarsa o kadar çok koşarlar.
Yarışlar, yöneticiler tarafından kariyerlerine hizmet eden pozitif bir ayrıştırıcı olarak görülür. Bu sporu uygulamak, onların dayanıklılık, fedakarlık veya diğerlerinden daha fazla enerji özelliklerine sahip oldukları görüntüsü verir. Bazıları, liderlik statülerinin ötesinde, bunun partnerlerinin gözünde rol model olarak görünmelerine katkıda bulunduğunu söylüyor.
Peki yöneticiler neyin peşinde koşar? Elbette mükemmellik ve mesleki tanınma, ama aynı zamanda yorucu ve kaygı uyandıran ve hayatlarının tüm yönlerini yiyip bitirme eğiliminde bir çalışma hayatına direnme gücü. Michel Foucault, Yunanlılar başkalarını ılımlı bir şekilde yönetebilmek için kişinin iştahını yumuşatmayı öğrenerek kendini yönetmenin gerekli olduğunu düşündüyse, maraton yöneticileri tam tersini yapıyor gibi görünüyor. Üstün yöneticiler olmak için kendilerine aşırı bir spor disiplini dayatırlar. Bu aşırılık etiği, yine de, kendilerinin aşırı olduğunu düşündükleri, ancak aynı zamanda kişisel tatmin ve prestij veren, sportif ve yönetsel taahhütler arasında bir denge bulmalarına izin verir. Bu notada sporun savaşa hazırlık olarak algılanan tarihi anlayışından firmaların yöneticilerini de işin içine katan rekabet gücünü artırmaya doğru bir kayma olduğu söylenebilir.
1 Après quoi les managers courent-ils ? Le 06/11/2018 par Thibaut Bardon, François-Régis Puyou,
2 Bigoreksiya (kas dismorfisi), bireylerin daha az yağ kütlesine sahip olmayı arzularken aynı za- manda kas kütlesini de arttırmayı takıntı haline getirmeleri olarak tanımlanan bir tür vücut dismorfik bozukluğudur.