Gözümüzün Önündekileri Neden Göremeyiz?

Farkında olsak da olmasak da bazen aradığımız şey gözümüzün önünde durur, ancak göremediğimiz için kendimize kızarız. Bu, basitçe bir çorap teki olabileceği, erkekler için, gibi bilgisayardaki bir ayar veya koca bir bina da olabilir. İnsan zihni, karmaşık ve sürekli değişen bir yapıya sahiptir; günü gününe, hatta dakikası dakikasına bile aynı kalmaz. Bir kelimeyi hatırlamak için bile beynimizdeki nöronlar ve sinapslar arasında gerçekleşen karmaşık etkileşimleri bir elektron mikroskobu altında gözlemlesek, zihnin bu basit konudabile ne kadar çok çaba harcadığına şaşırabiliriz.

Günlük yaşamda, önemsiz veya önemli pek çok bilgi ve görüntüyle karşı karşıya kalırız. Ancak bazen en bariz olanı bile gözden kaçırırız; gözümüzün önündeki bilgiyi veya nesneyi fark etmeyiz. Peki, bu neden olur? Hepimiz insan olduğumuzdan yapımız, kapasitemiz birbirine yakın. Bu durumda nedenler ve çözümler ed aiağı yukarı belli:

1. Algıda Seçicilik

Gözümüzün önündekini göremememizin en temel nedenlerinden biri, “algıda seçicilik” denilen psikolojik bir süreçtir. Beynimiz, her an binlerce uyaran ile bombardımana tutulur ve bu bilgilerin tümünü işleyemez. Bu nedenle, dikkat odağımızı belirli bir nesneye ya da duruma yönlendiririz ve diğer ayrıntıları gözden kaçırırız. Örneğin, bir markette elimizdeki listede olmasına rağmen unuttuğumuz bir şey, aslında rafta gözümüzün önünde duruyordur. Ancak zihnimiz başka bir bilgiye odaklandığı için ya da o arada telefona gelen bir mesaj dikkatimizi dağıttığı için onu göremeyebiliriz ve de evded fırçayı yiyebiliriz.

2. Önyargılar ve Beklentiler

İnsan beyni, geçmişteki deneyimlere ve önyargılara dayanarak tahminlerde bulunur. Bu tahminler bazen bizim için faydalı olurken, bazen de gözümüzün önündekini kaçırmamıza neden olabilir. Bunu bir şey ararken defalarca yaşayabiliriz. Spor şortu her zaman ki yerinde değilse hemen kaybolduğunu düşünüp evdekilere “şortum nerede” diye seslenebiliriz. Halbu ki şort spor çantasının içinde fakat başka bir gözdedir.

3. Duygusal Durumlar

Duygusal dalgalanmalar, dikkatimizi ve algımızı büyük ölçüde etkiler. Yoğun stres, endişe veya üzüntü, acelecilik dikkatimizi belirli bir yöne çeker ve başka şeyleri fark etmemizi engeller. Zihinsel yük altında olduğumuzda, gözümüzün önündekini bile fark etmek zor olabilir. Aynı şekilde, aşırı mutluluk veya heyecan da dikkatimizdeki dengesizliği artırabilir.

4. Görsel Adaptasyon ve Rutinleşme

Gözümüzün önündekileri bazen göremememizin bir diğer nedeni, “görsel adaptasyon” ve “rutinleşme”dir. Beynimiz, sürekli olarak maruz kaldığı bilgilere ve görüntülere karşı adaptasyon gösterir ve bu durum, algımızı bulanıklaştırabilir. Özellikle rutin hale gelen işler ve mekanlar, zamanla beynimizde “önemsiz” olarak kodlanır ve bu nedenle oradaki ayrıntıları göremeyiz. Örneğin, her gün geçtiğimiz bir yolda bulunan küçük bir tabelayı yıllarca fark etmeyebiliriz.

5. Görsel Körlük: İllüzyonlar ve Dikkat Dağıtıcılar

Bazen gözümüzün önündekileri göremememizin nedeni, dikkatimizi çeken başka bir uyaran olabilir. Bu duruma “görsel körlük” denir. Bu, illüzyonlarda sıkça gördüğümüz bir durumdur. Odaklandığımız bir nesne veya olay, diğer detayları fark etmemizi engeller. Bir illüzyon videosunda, birden çok harekete odaklandığımızda, ekrandaki diğer önemli ayrıntıları kaçırabiliriz. Bu, gündelik hayatta da karşımıza çıkar: Telefon ekranına baktığımızda, yanımızdan geçen bir tanıdığımızı göremeyebiliriz ya da üzerimize gelen bir arabayı.

Sonuç

Gözümüzün önündeki bilgiyi veya nesneyi göremememiz, aslında insan zihninin verimli ama aynı zamanda sınırlı yapısından kaynaklanır. Dikkat odağımızı, algılarımızı ve beklentilerimizi yönetme şeklimiz, çevremizdeki detayları görmemize veya görmememize neden olur. Bu durumu farkında olarak, bazen bir adım geri atıp geniş bir perspektiften bakmak ya da bu arama işini başka bir zamana bırakmak zihnimizin sınırlarını genişletmek, üzerimizdeki stres ve duygu yükünnden kurtulmak, belki o arada önyargılarımızın değişmesine neden olabilecek bir şeyler yaşamak işimizi kolaylaştırabilir.

Kısacası, gözümüzün önündeki şeyleri göremememiz, zihinle ilgili doğal bir süreçtir ve dikkat, algı ve beklentilerimizin karmaşık bir oyunu olarak karşımıza çıkar. Bu durumda hemen suçu kendi üzerimize alıp demans mı oluyorum diye endişeye kapılmak ya da kim benim çorabımı aldı koyduğum yerden ya da telefonumu kim görüyor gibi etrafı suçlayıcı hareketlere girişmememiz hem kendimiz hem de sevdiklerimizin psikolojik sağlığı açısından önemli olabilir.

Fazla zorlamadan aramayı bırakmak ve zamana bırakmak bazen en iyi çözüm olabilir. Böylece ya aradığımız şeyi kendiliğinden fark ederiz ya da diğer konulara odaklandığımızdan, dikkatimizi dağıtan unsurlar azaldığı için görmek istediğimiz şeyi bulabiliriz.

Beygir Gücü versus Tork

Tork çekiş gücünü ifade ederken, beygir gücü hızı temsil eder. Ayrıca, tork devir göstergesiyle kontrol edilirken beygir gücünde hız göstergesine bakılır. Arabalarda bu değerler çok önemli. Örneğin benim 1.6 dizel GOLF 105 BG fakat 250 nm tork. Işıklarda yeşil yanınca ilk çıkışta ya da yokuşlarda çok daha havalı arabalara fark atarken devamında arkada kalabiliyorum. Burada benim yüksek torkum ilk çıkış ve yokuşlarda avantaj sağlarken sürat işin içine girince geride kalıyorum.

Tork güç, Beygir Gücü Hız anlamına kullanılıyor, biraz ters bir ifade. Formülü ise:
BG = Tork x rpm/5252

Ortalama bir insan, kısa süreli yoğun aktiviteler sırasında (örneğin bisiklet sürme gibi) yaklaşık 100-200 Nm (Newton-metre) civarında maksimum tork üretebilir. Ancak bu tork, sürdürülebilir bir şekilde genellikle daha düşüktür ve uzun süre boyunca 50-100 Nm civarında kalır.

Bir insan, yaklaşık 5 dakika boyunca 1.0 beygir gücü (hp) üretebilir. Deneyimli bir bisikletçiyseniz bu süre biraz daha uzayabilir. Uzun süre boyunca ise bir insan, yaklaşık 1/4 beygir gücü üretebilir.

Bir koşucu, koşarken bacak kaslarını kullanarak yere kuvvet uygular. Bu kuvvet, bacaklarınızın uzunluğu ile birlikte bir tork oluşturur. Koşarken üretilen tork, bacak kaslarının hızla kasılma ve gevşeme kapasitesine bağlıdır. Ancak, bisiklette olduğu kadar yüksek tork üretimi mümkün değildir, çünkü koşmada ayakların yere temas süresi kısadır ve ayakların yere uyguladığı kuvvet dağılır. Koşucular, genellikle yaklaşık 30-60 Nm tork üretebilir, bu da bisiklete göre daha düşük ama koşu için yeterli bir seviyedir.

Beygir gücü, koşu esnasında harcanan enerji miktarı ile ilgilidir. Koşucular, dayanıklılıklarına ve antrenman seviyelerine bağlı olarak değişken güç üretebilirler. Elit bir koşucu, kısa mesafeli sprint koşusu sırasında yaklaşık 0.8 – 1.5 beygir gücü anlık olarak üretebilir. Ancak bu güç, birkaç saniye ile sınırlıdır. Bir maraton koşucusu gibi dayanıklılığı yüksek bir atlet, uzun süreli koşularda yaklaşık 0.2 – 0.3 beygir gücü üretebilir.

Örneğin:100 metre sprint koşucusu, çok kısa süreliğine yaklaşık 1 beygir gücüne kadar çıkabilir, bu sırada bacak kasları çok yüksek hızda kasılarak yere büyük bir kuvvet uygular.  Maraton koşucusu, uzun süreli bir koşuda daha az bir güç üretebilir, ancak bu güç daha uzun süre sürdürülebilir olduğundan ortalama 0.2 beygir gücü civarında kalır.

Arabalarda motor hacmi, piston kolu uzunluğu ile oynayarak farklı ihtiyaçlar için farklı motor kombinasyonları ile karşılama imkânı var. Peki biz koşucular için durum ne olacak. Öncelikle genetik olarak bacak kasları, uzunluğu ve daha teknik kas yapısına bağlı.  Mevcut bu yapı üzerine yapılacak antrenmanlar ile tork ve BG geliştirilebilir.

Motorlar için verilen fizik formülünde rpm olarak cadence, yani dakikada adım sayısı kabul edilirse tork için de stride length-adım uzunluğunu kullanırsak, koşucunun beygir gücü yani hızı da herkesin bildiği bu iki değişkenin çarpımı olarak ortaya çıkacaktır. “The longer the stride is, the bigger the torque produced.”

Koşucu adım atarken kalça ekleminde oluşan torka bakalım

  • Kuvvet (F): Bacağın ileri veya geri hareketini sağlayan koşucunun bacak kaslarının ürettiği kuvvet.
  • Kuvvet Kolunun Uzunluğu (r): Kalça ekleminden kuvvetin uygulandığı noktaya kadar olan mesafe. Bu, uyluk kemiğinin uzunluğu olarak kabaca tahmin edilebilir.
  • Açı (θ): Kuvvet yönü ile kuvvet kolu arasındaki açı (örneğin, kalça kaslarının kasılmasıyla oluşan kuvvet yönü ile).

Kabaca bir hesaplama yapmak için varsayalım ki:

  • Kasların ürettiği Kuvvet (F) 100 N.
  • Kalçadan kuvvetin uygulandığı noktaya olan Kuvvet Kolu (r) 0,5 m.
  • Kuvvet kolu ile kuvvetin yönü arasındaki Açı (θ) 90° (bu durumda sin(90°) = 1).
    Kalça eklemindeki tork (τ) şu şekilde hesaplanır:
    τ=0,5 m×200 N×sin⁡(90°)=)=100Nm

Bu basitleştirilmiş hesaplama, eklem mekanikleri temelinde torkun nasıl tahmin edilebileceğine dair bir fikir verir. Gerçekte, adımın farklı aşamalarında değişen açılar ve kuvvetler nedeniyle hesaplamalar daha karmaşık olabilir, ancak prensip aynıdır:
O zaman beygir gücü=100×180/5252=3.5 HP olarak çıkıyor ki bu çok fazla.

Bunun nedeni koşucu gibi doğrusal hareketlerde, motorlar için kullanılan bu formül kullanışlı değildir, çünkü burada devir hızı (RPM) yerine genellikle doğrusal hız ve kuvvet ölçülür. Ayrıca, insan vücudu bir makine gibi düzenli ve sabit bir döner hareket üretmez, bu nedenle doğru tork ve RPM kavramları doğrudan uygulanamaz.

Bir Koşucunun Gücünü Hesaplamak

İnsanların ürettiği mekanik güç (güç = kuvvet x hız) watt cinsinden hesaplanır. Eğer koşucunun mekanik gücünü beygir gücüne çevirmek isterseniz:

1 HP = 745.7 W şeklinde bir dönüşüm yapılabilir.
Örneğin, bir koşucu hızlı bir koşuda 250 watt güç üretiyorsa:
O zaman bu koşucunun ürettiği güç =250/745.7  ​≈ 0.34 HP olarak hesaplanabilir.
Normal bir koşucu jogging ile orta süratli bir koşuda 50-150 watt güç üretebilir vücut ağırlığı, koşu verimliliği, yani adım uzunluğu, dakikada adım sayısı, posture, basış şekli, kol hareketi belki de son teknoloji ayakkabılar, hava şartları vb ve hız gibi faktörlere bağlı olarak.

İnsanlar için sağlık açısından asıl soru şu: Günde on bin adım yürüyüş mü, maraton mu, yoksa son yıllarda önemi anlaşılan HIIT gibi yüksek yoğunluklu, kısa süreli patlamalar mı tercih edilmeli? Elit koşucular ve bu işi profesyonel olarak yapanlar için durum baştan bellidir. Usain Bolt 100 metre için, Eliud Kipchoge ise adeta maraton için yaratılmış gibidir.

“Biz sağlık için koşanlar açısından bu kadar teknik bilgiye ihtiyaç var mı?” sorusuna şöyle yanıt verebiliriz: Her gün yaptığımız bir aktivite hakkında biraz bilgi sahibi olmak, elit düzeyde iddialı olmasak bile, bize büyük fayda sağlar. Sağlık konusuna dönecek olursak, maalesef tek bir yöntemle yetinmek yeterli olmuyor. Dayanıklılığı artırmak için uzun mesafeli koşular, patlayıcı güç ve sürat geliştirmek için ise yüksek yoğunluklu interval antrenmanları (HIIT) gibi farklı türdeki koşulara haftalık programda yer vermek, sağlığımıza daha kapsamlı katkılar sağlayacaktır.

Eskişehir 24 Ekim 2024