tüm evlerin en az bir cephesinin ormana baktığı…
tüm evlerin mimarisi farklı, her biri güzellik abidesi, bir zamanlar “lilliput evleri” diye taştan çok güzel maket evler vardı,onların gerçek boyutlarda inşa edilmiş olduğu, hepsinin hikayesi olduğunu hayal edin…
bu evlerden mutlaka ya bir prens ya bir prenses çıkmasını beklerken, bizim gibi alelade, işçi, memur, çocuk, yaşlı-genç, bekar-evli birinin çıkarak arabasına bindiğini ve sizi görünce mutlaka selam verdiğini… sokaklar, caddelerin ağaçlar ve çiçeklerle kaplı olduğunu, işlenmemiş ve bakımsız, çim kaplı olmayan bir karış yer göremeyeceğinizi…
kuş sesleri ile uyandığınızı,altmış yaşımda ilk kez burada şahit oldum bir kuşun kuluçkaya yattığını, yavruların çıktığını ve onu beslediğini, bir metre yüksekte bir duvarın üzerindeki yuvada kimse rahatsız etmeden…
başıboş hiç bir hayvanın dolaşmadığı, bu nedenle ıssız yerde koşarken, yürürken tedirginlikle sopa taşımadığınızı…
bizdeki parmakla sayılabilecek eski ve büyük bir kaç çınar gibi (Bursa İnkaya, Beykoz Saplı Meşe, Çiçekli Manolya, Üsküdar Çınarı, Sarıyer Londra Çınarı, başkada bilemiyorum) binlercesinin bu küçücük alanda el değmeden büyüdüğünü…
ömrünüzde görmediğiniz renkte ve çok sayıda kuşlar, sincaplar ve yavruları, tavşanlar, hindilerin gezindiği ve kimsenin karışmadığı…
sokaklarında koşarken, yürürken kendinizi kral gibi hissedebileceğiniz, çok nadir de olsa karşılaştığınızda 1-99 yaş herkesin istisnasız selam verdiği…
torununuzla gezerken, uzaktan gelen arabaların sağa çekerek durduğu ve yol verdiği, sanki çok üst seviye (bizim kültür için seviye önemli olduğundan) birisi ile karşılaşmış gibi çocuğa selam verdiklerini…
yanınızdan geçerken sürücülerin eğilerek el salladığını…
ne zaman isterseniz karşıya geçmek için adım attığınızda on metre ötede durup size yol veren araçların olduğunu…
yolu kesip sizi karşıya geçiren polislerin günaydın dediğini…
yayalara ayrı olarak yolun iki tarafında uzanan kesintisiz, her zaman düzgün, temiz ve asla araç park edilmemiş yaya yollarında yürüdüğünüzü (kaldırım değil)…
bomboş ve herkese açık spor alanları, ister çim, ister tartan pistlerde koşa bildiğinizi…
bildiğiniz bilmediğiniz tüm dergileri okuyup alabileceğiniz güler yüzlü çalışanların olduğu genel kütüphanelerde rahatça otura bildiğinizi…
içine girdiğiniz andan, ödeme yapana kadar size hatır soran güler yüzlü çalışanların olduğu alışveriş merkezlerinde gezdiğinizi…
bu kadar zenginliğe rağmen (ABD GDP Türkiye 20 katı, nüfus 4 katı,benzin iki kattan fazla ucuz olduğu) hala oyuncaklarını eski eşyalarını çöpe atmayıp mutlaka hayır kutularına attığı ya da “garaj sale” olarak sunduğu…
ilk ve ana okul ise tek katlı, lise ise 3-4 katlı binaların, ağaç ve mimari arasında kaybolan çok sayıda okulların olduğu…
bu listeyi hayaliniz genişliğince uzatabileceğinizi…
Ne güzel. Hep hayalimdeki düzen.