Üç yüz yıl önce meşhur (zaten meşhur olmasa bugün adından bahsedilmezdi) İngiliz Fizikçi Thomas Sydenham şöyle demiş: “Kişi damarları kadar yaşlıdır”. 21 nci yüzyılda bilim eriştiği bu noktada bu söylemi sadece biraz değiştirerek ilave yapılabiliyor: Sağlığınız ancak damarlarınız kadar iyi durumdadır.
Konu ile ilgili önceki makalede damarlardan kısaca bahsedilmişti. kalbin hatırına; ancak damarlar aslında o kadar uzun ve karmaşık ki: Eğer bir insanın dolaşım sistemindeki tüm atardamar, toplardamar ve kılcal damarlar ucuca eklense 100,000 km uzunluğa yaklaşılmakta; dünya çevresi 40,000 km olduğuna göre iki-buçuk kez etrafını dolanabilir. Bir günde bir insanın sistemdeki kanı 19,000 km yol kat ediyormuş;ABD ya da Avustralya’ya gidiş-geliş kadar.
Dolaşım sistemi küçük kan dolaşımı (pulmonary) sayesinde kalp kirli kanı temizlenmek ya da oksijenle doldurmak üzere akciğerlere gönderip, geri çeker. Bu olayda kanın katettiği yol kısa olduğundan “küçük dolaşım” ismi verilmiş olması gerekir. Büyük kan dolaşımı (large ya da systemic dolaşımı) ile kalp akciğerlerden gelen temiz kanı aort vasıtası ile tüm vücuda gönderir ve sonra (olayın temiz kanın pompalanması ile başladığı kabul edilerek) kirlenen, oksijeni biten kanı toplardamarlarla tekrar geri çeker. Küçük dolaşım sağ karıncıktan başlayıp sol karıncıkta biten akciğerlerle kalp arasında ve büyük dolaşım kalbin sol karıncığından çıkan kanın dağıtılıp tekrar sağ kulakçığa kadar geldiği iki kapalı döngüye verilen isimler. Yaklaşık her dakikada bu 5 litrelik tüm kan, her atışta bir kısım olarak, damarlar yoluyla kalp tarafından vücuda basılır ve çekilir.
Vücut için toplar ve atardamarların bu dağıtım ve toplama işlevinin düzgün yerine getiriliyor olmasının yaşamsal önemi vardır. Atardamarlar kalpten pompalanan kanı tüm vücuda dağıtırken, ardından toplar damarlar da, adında anlaşılacağı üzere, dağıtılıp işi biten kanı tekrar kalbe geri taşıyan borucuklar. Ancak bu o kadar kolay değil. Bir şekilde tıkanır ya da hasar görürlerse, tıpkı kireçlenen ya da delinen su borularında olduğu gibi kan akışı engellenir ya da dışarı fışkırırsa felç, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon hatta kalp krizleri ardı ardına başımıza gelebilir.
Koşmanın damarlara faydası
Kolesterol her ne kadar vücudun yapı taşları olarak gerekli olsa da, fazlası damarlarda yapışıp birikerek yolları daraltabiliyor. Kolesterolün iyisi, kötüsü var insanlar gibi. Hepimizin bildiği ve sürekli tartışma konusu LDL (kötü olanı) ve HDL (iyisi) oluşumunda koşma ve egzersizin önemli rol oynadığı araştırmalardan çıkan sonuç. Düzenli koşu ve egzersiz sayesinde HDL artarken, hareketsizlik ve tembellik LDL düzeyini artmasına neden oluyor. Yani kazan-kazan(win-win) durumu.
Koşu ve egzersiz damarları elastik tutuyor. Bu şekilde daha fazla kan akmasını sağlıyor, daha fazla akış daha düşük tansiyon, daha fazla sağlık. Sağlıklı kan damarları vücudun ihtiyacına göre daralıp genişleyebilme özelliğine sahip oluyor. Bu da stres halinde bile tansiyon değerlerini istenen seviyede tutmaya yardımcı oluyor.
Şişmanlamak ya da ilave kilo almak kötü alışkanlıkların, kimine göre yaşam zevki, yemek-içmek, sonucudur. Çok fazla kilo alındığında oluşan yağlar damarları sıkıştırmaya başlar. Bu şekilde daralan damarlardan geçmeye çalışan kan yüksek tansiyon ya da felç olasılığı oluşturur. Koşmak kilo vermek için en etkili ve en basit bir yöntem, alışkanlıktır. Bu sayede kilo verdikçe damarlara daha fazla yer açılır ve damarlar da genişleyerek olması gereken çaplarına ulaşır.
Koşarken ve egzersiz yaparken damarların açılıp genişlemesi doğal bir şekilde gerçekleşiyor. Egzersiz sırasında kaslar daha fazla oksijene gereksinim duyacağından damarların genişlemesi ihtiyaç duyulan fazla enerji için kan akışının artmasını sağlar, bitince normal haline döner. Bu doğal salınım damar sağlığı açısından çok önemli.
Koşma sırasında vücut çok daha fazla oksijen ister. Bu isteğin karşılanabilmesi için kan vücudun çalışan kısımlarına daha fazla kan gönderebilmek için çalışmayan kısımlardaki (mide, bağırsak vb) damarlar kısılır.
Nasıl ki lavabo tıkandığında pompa ile 8-10 kere pompaladığımızda kapalı devrede oluşan basınç ile devreyi açabiliyorsak, koşu sayesinde hızlanan ve basıncı artan kalp pompası ile damarlardaki tıkanıklıklar da açılabilir.
Koşu ya da egzersiz bitirildiğinde oksijen ihtiyacı eski seviyeye inmesine karşın kardiyovasküler sistemin normale dönmesi biraz vakit alır. Bu dönemde solunum, kalp atış hızı, tansiyon yavaş yavaş azalırken kaslarda toplanan laktik asit ve diğer atık maddeleri sistemden atmak için belirli bir süre daha normal seviyenin üstünde kalır. Bu da koşu tamamlanmış olsa bile vücudun enerji ve kalori harcamasını sürdürmesi demektir. Egzersiz sonrası oluşan bu durum koşunun şiddeti ne kadar fazla ise o kadar daha fazla etkilidir. Bu nedenle en son araştırmalardan elde edilen bilgiler ışığında, çoğu eski görüşlü bilim ve tıp adamlarının “koşmayın yürüyün” söylemlerinin faydasının yüksek yoğunluklu ve tempolu koşulardan çok daha az olduğu ortaya çıkmaktadır.
Olay çok basit: Vücuttaki yüz trilyon hücreye kan taşıyan damarların yolunu açık tutmak, akışını kolaylaştırmak. Bütün tansiyon ölçümleri, ilaçlar, anjiyografiler, bypass ameliyatları, diyetler, kan testleri hep bu yolları kontrol ve temizlik için. Kardiyovasküler, kalp ve damar sisteminin sağlıklı bir şekilde devridaimini sürdürebilmesi, vücudu beslemesi, hormonları dağıtması, atıkları toplayıp temizleyebilmesi için vücudun normal işlevleri olarak düzgün olarak yerine getirilmesi gerekir. İşte düzenli koşma bu işlevlerin optimum seviyede ve düzende gerçekleşmesi için yeter ve gereklidir. Aksi taktirde dolaşım sisteminde oluşacak aksaklıklar vücudun tüm sistemlerini ve işlevlerini olumsuz etkileyerek hastalıklara yol açmaktadırlar.
Uzun yaşama (longevity) konusunda yapılan sonsuz harcama ve çabaların erişebileceği nokta, üç yüz yıl öncesinden makale başında verilen Sydenham sözü ile ortaya konulmuş, aslında. Bunun devamı şu şekilde yazılabilir: “Koşmak damarları nihayet kişiyi genç ve sağlıklı tutacak en ucuz, en basit, en zevkli ve en etkin tedavi yoludur”... Ankara 20 Mayıs 2018
Boşuna Şefo hoca “kos oğlum kos kos” demiyormuş meğerse…
Ama maalesef tembellik uyuşukluk bir kısır döngü ! Tabii ki beyne pompalanan kan miktarı da azalınca kavrama ve düşünme kapasitemiz de düşüyor. Ben o kadar genç olmadığım 🙁 için çalıştığım yerlerdeki doğal ortamın nimetlerinden yaralanarak, mutlaka her sabah güne yürüyüşle başlıyorum.
aydınlatıcı araştırma ve bilgi paylaşımın için teşekkür ederim.
sevgiler
Gündüz