Sonunda tuz bastım gönül yarama
Nice dağlar koydun, nice, arama
Seni terk edip de gitmek var ama
Ah bu şarkıların gözü kör olsun
Belirli bir yaşa kadar bir yere bağlı kaldıktan, oraların kültürünü, değerlerini aldıktan sonra, çok daha iyi bir çevre ve karşılaştırılabilecek farklı değerlere rağmen başka diyarlar yavan kalıyor. Kişiden kişiye değişse de, yeri değiştirilen ağaç gibi ayakta kalma olasılığı daha düşük gibi geliyor insana. Belki bu yüzden yaşamla ilgili kararları çok daha gençken almak daha faydalı, özellikle yaşanacak yer, meslek seçimlerinde. Sonradan ortama uymada çok sorunlar olabiliyor: İlk olarak yaşamsal ihtiyaçlar için buradaki sisteme dahil olabilmede ya önemli bir birikim ya da iyi bir iş gerekli. Kendi ülkendeki sosyal güvenlik geliri buranın sisteminde pek fazla katkıda bulunamıyor (Halbuki tersi geçerli: Örneğin ABD ya da Almanya’dan emeklilik maaşı alan bir kimse, bu maaş en alt seviyeden bile olsa Türkiye’de önemli bir gelir haline dönüşüyor.) Daha sonra barınma konusunda: Buralarda evler çok pahalı ancak gençlikten ihtiyarlığa kadar gelirini bağladığın bir “mortgage” sistemi buna olanak tanıyabiliyor. Bu da belirli bir yaştan sonra buralara gelenler için ev alma olanağını ortadan kaldırıyor, babadan miras kalmadı ise.
Sokakta insanlar çok kibar, saygılı ve düzen tıkır tıkır işliyor. Ancak bu düzenin yeknesaklığın ve daha az samimi oluşun, ülkendeki alışkanlık ve sıcaklığa göre yavan kaldığını hissedebiliyorsun. En ufağından en büyüğüne kadar dertlerinle baş başasın. Gerçi Türkiye’de de nasihatten başka yardım alamasan da en azından dinleyecek birilerini bulabiliyorsun. Yılların getirdiği alışkanlıklar, düzensiz ve pis de olsa çevre, insanlar daha sıcak gelebiliyor. Ortak alanlarda barbekü yapanların yanından geçerken sanki birisinin “buyur ağbi kokmuştur” demesini bekliyorsun, ya da parkta torunları oynatırken, bir yerde otururken karşılaştığın kimselerden “hemşerim nerelisin? İçinden mi ?” diyeceğin geliyor. Gerçi burada da sora biliyorsun daha büyük çapta: Hangi memleketlisin diye, başlangıçta tahmin yürütsen bile, Hintli-Pakistanlı, Çinli-Koreli. Ya da şimdilerde sistem değişmiş, paralısı, uzmanlığı devreye girmiş bile olsa hâlâ tertibin kaç diyesin geliyor bazen, fakat hemen kendine geliyorsun.
Bütün bu değerler daha çok hisle ilgili, sanal. Salt ekonomik açıdan, olanaklar ve sistem bakımından, zenginlik, çevre bir çok alanda somut olarak bir çok üstünlükler olsa da belirli bir yaştan sonra zor oluyor alışmak, sanırım. Ancak gençken ilk nesil olarak burada işe, okula başlamış olmak ya da doğuştan itibaren kendini bu sistemin içinde bulmak ve buna göre yetişmek farklı olsa gerek; burada doğanlar zaten doğrudan vatandaş olarak burada kalmışsa kargadan başka kuş tanımayacağı için, doğrudan bu düzenin içinde yetişince geri dönüşü olmayan bir yol olmuş oluyor.
Sanki oradaki kargaşa, itişme, üzerine doğru araba sürenler, her yere gelişigüzel park edip yolu, trafiği engelleyenler, kötü kötü suratına bakan magandalar, marketlerde, sinemalarda nereden çıktı bu adamlar diye bakan çalışanlar, hileli yiyecekler, tarihi geçmiş malları yeniden ileri tarihli damgalayarak sunan firmalar, içinde tek tırnaklı etleri çıkan sucuk, sosis haberleri, saçma sapan televizyon dizileri, delik deşik yaya kaldırımı olmayan olsa da her an takılıp düşme riski olan yürüme yerleri, ağaçların yerini çoktan almış yüksek binalar, göremediğin gökyüzü, yeşil, mavi renkler, hiç yıkanmayan kirden camları bile kapanmış belediye otobüsleri, deli gibi giden dolmuşlar ve özellikle de öğrenci servisleri, her gün gelen “şoförün direksiyon hakimiyetin kaybetme” sonucu şu kadar kişinin öldüğü haberler, her gün bir yerlerde bombalama, şehit haberleri alışkanlık mı yapmış ne.
Bir de şarkılar, gözü kör olası şarkılar var. Gerçi internetten artık tüm şarkıları canlı ya da youtube’lü izleyebiliyorsun, ancak sanki farklı oluyor burada dinlemek, anne-baba ile, kardeşlerle, çocuklarla, tanıdıklarla, akrabalarla. … Reading, 06 Haziran 2016
Aynen böyle
Bülbülü altın kafese koymuşlar
İllede vatanım demis….
??
Hoş geldin
Sevgilerle