Performance_4Runners

download “performance calculator sheet”

Sürekli koşmanın bir faydası da zihni sürekli temizleyerek yeni fikirlere yol açması, ilham kaynağı olması. Ancak, şu sıralarda olduğu gibi başka bir iş olmaması ve özellikle yakın tarihli bir koşuya odaklanmış olmak da sürekli koşu ile ilgili yazıların yazılmasına neden oluyor. İşte yine bir koşu yazısı:

İki yıldır, koşucu olarak koşmakta iken önceleri sadece belirtilen mesafenin bitirilmesi daha sonra geliştikçe buna göre hedef belirlemenin ve tabi ki gerekli antrenman, egzersiz yapmanın önemini anlamış bulunmaktayım Bu kapsamda gerek internet üzerinden yaptığım gezintiler, gerekse koşularda, antrenmanlardaki sohbetler sırasında öğrendiğim ve insan yapısı olarak zaten doğal olarak ortaya çıkan kendi durumunu diğerleri ile karşılaştırma güdüsü ile  performans takip etmenin yollarını aradım.wat Internet üzerindeki çoğu sitede, bazı değerler girilerek bir sonuç veriliyor. Tabi milyonlarca koşucu, belki bir  o kadar farklı “case”. Ayrıca bu sitelerde genelde birkaç temel değişken soruluyor. Buna göre de yüksek doğruluklu ve tatmin edici geri bildirim almak zor.

Bu nedenle, ben önceleri kendim için geliştirmeye çalıştığım formülleri, internetten bulduğum koşuda etkili olabilecek değişkenler ve bu değişkenlere ait verilerle de karşılaştırarak öncelikle her bir kriter için değişkenlerle çarpılacak, toplanacak katsayılar ve bunlara bağlı bir tablo geliştirmeye çalıştım.

Bu tablodaki değişkenler ve kriterlerin belirlenmesinde aşağıdaki noktaları dikkate almaya çalıştım. Ancak öncelikle bir referans noktası gerekli idi. Bunun için erkek, 35 yaşında, BMI 22, VO2 ‘si 75, haftalık koşu mesafesi 150 km, ortalama pace 5 ve interval yapan, deniz seviyesinde, 75 nem oranı ve koşu için uygun bir sıcaklık 18 dereceyi ve bu değerlerde yedi farklı seviyede performansı öncelikle ortaya koyarak bu noktalardaki farklılıkları formüle yansıtmaya çalıştım.

  1. Koşucu-Runner. Herkesin takdir edeceği şekilde olay koşucu ile başlıyor. Dolayısı ile kişisel özellikler, kadın/erkek, BMI, boy, kilo, yaş, koşuya başlama yaşı, VO2 denen olay, ciğer kapasitesi, kalp atım hızı, dolayısı ile kalp kapasitesi, bacak boyu, bu organların uyumu, tansiyon, hatta hastalık, sakatlık ve diğer özellikler, Yaş, konusunda genelde 35 yaş sonrası her yıl için km başına 2-3 saniye bir düşüş bekleniyor. Bu yine kişiden kişiye değişiyor. 65 sonrası bu düşüş daha da hızlanabiliyor. Diğer taraftan koşuya başlama yaşı da gelişim açısından farklı etkili. Yani benim gibi 58 yaşında disipline giren biri için, düşüş yerine 3-5 yıl performans artışı, tabi çalışma ve egzersize bağlı, beklenebiliyor ki ben de de böyle oldu. BMI ve BMI aynı olsa bile boy farklılıkları da performansa etkili. Ben bu hesaplamada mevcut verilere göre kendimce bir katsayı formülü ortaya koydum.
  2. Koşucunun yaptığı çalışma. Hiç bir şey ter dökmeden olmuyor. Çok kabiliyetli, yani kişisel özellik olarak koşu için çok müsait bir yapıya sahip olunabilir. Ancak bunlar çalışma ile ortaya çıkarılabilir, geliştirilebilir. Bu kapsamda, koşma mesafesi, hızı, dolayısı ile “pace”, “junk milesr”, “interval”, “fartlek”, “tempo” vb yapılacak koşuya özgü çalışmalar. Bu konuda çok iyi bir veteran koşucu olan  Yavuz Ertekin ile bir koşu sonrası yaptığım sohbet sırasında dinlediklerim, iyi koşucuların bile belirli bir tip çalışmada mutabık olmadığı idi. Sohbet sırasında kendisinin haftalık çok daha az mesafe koştuğunu fakat yüksek yoğunluklu “HIIT-High Intensity Interval Training” bir çalışma yöntemini benimsediğini, kendisi ile aynı derece yapan başka bir arkadaşının nerede ise iki misli mesafe koşarak fakat daha az yoğunlukta çalıştığını belirterek bana HIIT önermişti. Dolayısı ile internette ya da kitaplarda, sohbetlerde çok farklı ve birbiri ile çelişkili öneriler ortada dolaşabiliyor. Bence burada kişi özellikleri, sadece fizyolojik, anatomik olarak değil, psikolojik hatta çevresel konuların da farklı şekilde etkili olması önemli.
  3. Ortam ve zemin. Koşma irtifası, yarış sırasında iniş-çıkışlar (elevation gain), ortam sıcaklığı, nemlilik, zemin vb. Yüksek rakımlarda antrenman yapanlar, deniz seviyesinde bir yarışta daha avantajlı olabiliyor. Belki biraz da bunun için 3.000 metre platoda kurulu Addis Ababa’da yetişen Etiyopyalı atletler uzun mesafelerde ayrı bir kategori oluşturuyorlar.  Manzara bile koşu derecesine etki edebilir. Burada manzaraya dalıp vakit geçirme anlamında değil de insanın psikolojik olarak etkilenmesini kast etmekteyim. Yağmur, rüzgar ya da güneş olmasının etkileri zaten çok açık, PR üzerine.
  4. Ekipman. Ne kadar önemli bilemiyorum, ancak az da olsa dereceleri etkeliyebilir. Ayakkabı firmaları normalde 600-700 gr. (çifti) ayakkabı reklamı yaparken bazıları bunun yarısı hatta daha hafifi ayakkabılar geliştirmeye meraklı. Bakmak lazım, örneğin bir maraton boyunca ayaklarda 300 gr. daha az bir ağırlık ne kadar etkili olabilir? En basit bir yaklaşımla 70 kilo bir kişi için yüzde yarım bir fazlalık ve ağırlık merkezi uzağında. Kabaca  bu da 40-50 saniye fark ettirir maraton mesafesinde. Ya da kan dolaşımını hızlandırdığı iddia edilen çoraplar, hava aldıran Tee’s ve benzeri destek malzemeleri. Koşu saati faydası çok bana göre. Ne yaptığını, ne yaparsan ne olduğunu görüyorsun. Aksi takdirde ya çok deneyimli olman gerekiyor yada böyle biri ile beraber koşmak.Diğer bir fayda da koşu sonrası saniye saniye hareketlerini, HR, pace hepsini analiz edip karşılaştırma yapabiliyorsun. Koşuya etkisini bilmem ancak psikolojik olarak özellikle misafir olarak gidilen bir coğrafyada koşuların izlenmesi “google earth” desteği ile 3D izlenebilmesi, buraları tekrar tekrar koşmak gibi, psikolojik olarak.
  5. Grup. Bu sadece benim kendi deneyimim. Genelleme yapmak ne kadar doğru olabilir bilemiyorum. Hayatımın ilk ve tek maratonunda (60 yaşımda) , İstanbul’da 4h altı koşma hedefi ve hiç bitirememe korkusu karışık bir şekilde start sonrası 1-2 km. sonra tamamen hissi kabl-el vuku, 3:45 yazan balonun altındaki gruba katıldım. Ne kadar gidersem kardır, sonra bildiğim gibi giderim dedim. Rehberimizin de iyi ve disiplinli yönetimi sayesinde Gülhane yokuşuna kadar grupta kalabildim Orada biraz koptum ama 3:46 ile bitirebildim. Aynı konu çalışmalarda da önemli. Örneğin iyi koşucularla özellikle Eymir kenarında yaptığım çalışmalarda kendi başıma koştuğumdan çok daha fazla hızlı idim ve çok zevkli geçiyordu. Aynı zamanda yapılan sohbet sırasında farklı bilgiler edinilebiliyordu.
  6. Seviye-Level. Bence bütün bu hesaplamaların temeline kişinin mevcut seviyesindeki performans değerleri yerleştirilmeli ve diğer değişkenler ve çarpanlarla, bu seviyedeki performans değerlerine ekleme ya da çıkarma yapılmalı. En azından benim sistemde ben bu şekilde yaptım. Örneğin binlerce kişiden alınan verileri aynı potada regresyon ya da başka bir teknikle analiz edilip, yoğrulması ortalama bir fikir verse de buradan elde edilen formüller genelde çok kişiye uymaz. Çünkü genelde bunların ortasında bir eğri üzerine sonuç ortaya çıkıyor. Çeşitli “level” larda dünya en iyi dereceleri ve bunlara göre alt gruplamalarla seviyelerde dereceler hesaplanabiliyor. Nasıl ki kadın-erkek ayrı formüller var, tüm bu hesaplamaların başında gruplama yapılıp bu gruplara göre farklı çarpanlarla ve değerlerle hesaplamalara başlanmalı diye düşünüyorum.

İlave olarak, koşu  günündeki  halet-i ruhiye, hatta koşu sırasındaki lojistik masaları, yeri, hizmeti, sunulan malzeme ve burada belirtilmeyen başka etkenler de olayda söz sahibi olabilir.

Bir de koşu taktiği önemli performans üzerine. Özellikle başlangıç seviyesinde koşucular çıkışta yarış heyecanı, ortama uyma ve deneyim eksikliği nedenleri ile ilk kilometreleri hızlı geçmekte bu da ilerleyen mesafelerde yorgunluk ve düşük performansa neden olabilmektedir. Burada usta koşucuların koşulan mesafeye bağlı olarak değişik taktikler uyguladıklarını gördüm, örneğin 53/47 gibi. Mesafenin ilk yarısını hedef sürenin %53, kalanı %47’si ile koşma, yani yavaş başlayıp, sonradan hızlanma. Fakat benim beraber koştuğum İstanbul 2015 maraton 3:45 rehberi bizi hep sabit bir pace (5:20) ile koşturdu, başlangıçtan bitişe kadar. Belki bu da kişiye ve özelliklerine, psikolojisine bağlıdır. Her koşucu belirli bir süre sonra kendi paternine oturur sanıyorum, yani deneyimle ilgili bir konu.

Ne kadar dikkatli ve fazla değişkenlerle yola çıkılırsa çıkılsın, kişilere özgü katsayılarla da oynanması gerekir.

Bu kapsamda geliştirdiğim ve henüz “Beta-versiyonunda” test edilmesi gerekli tablo aşağıda. Bu tablo biraz iddialı. Şöyle ki, genelde belirli bir mesafe için, örneğin 5K, 10K, yarı-maraton, maraton gibi hesaplama yapılıyor. Benim çalışmada orta-uzun tüm mesafeler  kişiye ve girilen değişkenlere bağlı olarak  için hesaplanabiliyor (Tablo-1).

Tablo-1: Koşucu performans hesabı excel tablosu

Clipboard01

Burada her değişken için farklı formüllerle bir katsayı elde edilmekte. Yine farklı mesafeler için farklı çarpanlar kullanıldı. Bence internet üzerindeki diğer sitelerden farkı, genelde tüm koşuculara ait verilerin bir potada regresyona tabi tutulması değil de 7 farklı seviyede farklı şekilde hesaplanması. Bu şekilde nasıl kadın/erkek farklı katsayılarla hesaplama yapılıyorsa, bu farklı seviyelerde farklı sonuçlar hesaplanıyor. Bu seviyeler ve dereceler, dünya rekoru, uluslararası, ulusal, bölgesel, lokal, başlangıç ve bir de ulusal ile bölgesel arası çok koşucu olduğundan yedinci grup olarak ekledim.

Seviye sonrası kişisel özellikler kapsamında, yaş, BMI, VO2, egzersiz olarak yapılan çalışmaların özellikleri, daha sonra çevre ve hava durumu.

Ne Faydası Var?
♥ Öncelikle yeni koşuya başlayan biri için nasıl bir performans gösterebilir merakını giderir.
♥ Diğer her seviyedeki koşucuların o günkü verilerine göre performansları hesaplanabilir.
♥ Koşucular içinde seviyeniz ortaya çıkabilir. Bunun için diğer tüm 12 değişken girilerek, tablodaki seviye değişkeninde yedi-seviye ile oynanarak gerçekleşen PR’ınıza  en yakın derece  koşu dünyasındaki yerinizi gösterir. Bu çok önemli çünkü bir hedefiniz varsa öncelikle başlangıç noktanızı bilmeniz gerekir.
♥ Önemli bir katkıda, ne yaparsam ne olur? Örneğin 5-kilo versem ne olur. Haftada 50 yerine 80 km. koşsam, hangi “pace” ile koşsam, interval yapsam mı vb.

Eğer yukarıdaki tabloda belirtilen 13 değişkeni (renkli hücrelerde) gönderirseniz performansınız, farklı mesafelerde hesaplayıp gönderebilirim. Daha sonra bu WordPress üzerinde usta olursam belki interaktif bir tablo da oluşturabilirim.

Belki “Big Data” kapsamında ileride çok daha fazla veri ve kişisel bilgilerin doruğa çıkacağı, metabolizmanın incik cincik edileceği dönemlerde daha koşuya başlamadan derecemiz belli olur muki? Ancak bu durumda belki kimse koşmak istemez, derecem zaten belli diye, belki de. İleride zaten sanal koşulara hazırlanın. Dünya çapında milyonlarca insanın sanal olarak aynı anda koşabileceği dev bir maraton. Evde yada sahada bazı ekipmanlarla koşuyorsun. Bunlar bir ortamda birleşerek sanal maraton koşuluyor.  Ben yetişemem ama şu anki gençler muhtemelen görebilirsiniz.

Sağlıcakla,

Dr. Cengiz Yardibi, E. Dz. Kur.Yb. Reading, MA-USA, 02 Nis 16

 

Matera, ITALIA-1

İtalya, benim bezdiğim gezdiğim, gördüğüm, yaşadığım ülkeler arasında, yine bana göre dünyanın en görülesi ve yaşanası bir kültür. Tarihi, daha önemlisi bu tarihin korunması, mevcut güzellikleri, insanların yaşam sevinci, şarkıları, moda ve tasarım, mobilyası, yemekleri, deniz ürünleri, ben pek düşkün değilim ancak söylenen şarapları, havası, konumu, Ferrarisi… Bu liste uzar gider. Tabi ki bu ülkenin de sorunları, istenmeyen konuları var. Ancak bu yazıda sadece bir güzelliği aktarma isteğimden dolayı bunlar hiç girmiyorum.

O kadar tarihi yerleri var ki. Medieval (*) dönemden kalma ve bir çivi çakılmadan korunmuş şehirleri, Amalfi, Pozitano, Sorrento, Cinque Terre, Portofino, venedikSan Remo, gibi doğa
ve deniz harikası turistik yerleri. Roma, Firenze ve Vendik belirtmeye bile gerek yok, Ayrıca Pisa, Burano, Murano, Capri adaları,  Napoli (eski hali ile) ve Pompei ve Vezüv, Como, Taormina, Siena bunlardan sadece meşhur olanları. Bunlar gibi binlerce şehir ve her şehirde yüzlerce, Roma, Firenze gibi yerlerde binlerce tarihi eser, güzellikler.

matera2Binlerce köy, kasaba, tepelerin üzerinde.Bunlardan biri de İtalyanın güneyinde yer alan Basilicata Bölgesindeki Matera şehri (Ma-tee-ra diye okunuyor). Bu muhteşem şehri birdenbire sunarak fazla heyecanlanmamanız için gece görüntüsü olan bir resimden ile  yazıyı süslemek istedim.

Matera - ancient cave city. Italy,Basilicata (view from cave)Sassi di Matera buranın Paleontoljik devirden kalan eski şehri anlamında ve koruma altında bir kısmı. Aynı bizim Ürgüp gibi 1950 yıllarına kadar bu bölgede fakir insanlar mağara tarzı evlerde yaşarlarmış. 1980 yılından sona ancak, buralarda turistik ve bugünkü müthiş organizasyona başlanmış. Matera bizim Göremeye benzetilebilirse de, tarihi bölge Göreme’den çok daha büyük bir alanda ve evlerden oluşuyor.

Sassi’nin karşı yamacındaki mağaralarda Neanderthal insanların tarih öncesi dönmelerde yaşadığı ortaya konulmuş. (**) neandSabah kimse kalkmadan otelden çıkıp koştuğumda tarihin içinde yüzüyormuşsunuz hissi doruklarda. Sassi ile Neanderthal mağaraları ayıran vadiye kadar koştum ve burada durarak yüzbinlerce yıl öncesi insanların ve neanderthallerin buralarda yaşadığını, mağaradan ilkçağ homo-sapiens ya da bir neanderthal çıkıyor olduğunu hayal ettim.

Matera - SassiBasilicata, Campagna Bölgesine bitişik. Campagna’da en önemli şehir Napoli. Arada Vezüv var. Ancak Campagna’dan Basilicata’ya geçtiğinizde sanki “StarGate” den (***) başka bir aleme geçmiş gibi ortam ve insanlar değişiyor. Napoli’de belirli bir saatten sonra sokağa çıkamazsınız. Hatta günün en işlek anında bile, yaya iken, araçta iken, trende iken alarm durumunda olmanız gerekir. Açıkta, cüzdan, çanta, kolye hatta gözlük bile takamazsınız. Biraz dikkatiniz dağılsa çarparlar. Kalabalık, sık sık yığılı çöpler, grevler. Halbuki Matera’da sabah yedide sokaklarda koşarken, sokakların pırıl pırıl temizlendiğini, bazı evlerin kapısının açık bırakıldığını gördüm.

gattiniŞehrin içinde her karış tarih. Bu kapsamda çok sayıda manastır ve kilise olması da normal. Benim kaldığım otel Palazzo Gattini de 15 YY’dan kalma, o zamanki hali korunarak restore edilmiş. müthiş bir yer. Her odada ayrı bir tema ve tarih. Gerçi alışık olmayanlar için ilk başta biraz ürkütücü. Ancak gerek çalışanların güler yüzü, gerekse otelin içinde biraz dolaştıktan sonra çıkılan terasta önünüze serilen manzara kelimelerle anlatılamayacak kadar güzel. Özellikle erken saatte güneş doğarken ya da tam karşısı güneş batarken, gece her an ayrı bir manzara ve güzellik.

Binlerce resim ve video var internette, işte bir tanesi, HD formatta.

Devam edeceğim, bu kadar özellik ve güzelliği bir nefeste anlatabilmek çok zor!!!

(*) Medieval Ortaçağ
(**)http://www.lagazzettadelmezzogiorno.it/news/puglia/203223/L-uomo-di-Altamura-era-di.html
(***)StarGate https://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C4%B1ld%C4%B1z_Ge%C3%A7idi

60 sonrası diz sağlığı

peter-skins-his-knee-family-guyZaman zaman gençlerde de rastlanmasına rağmen insan eskidikçe vücut parçaları da yıpranıyor haliyle. Bunlardan bazıları vücut tarafından doğal olarak, bazıları ilaç bazıları da yedek parça değişimi ya da ilave parça eklenmesi (gözlük, işitme cihazı, baston vb) ile bir süre daha görevini yapmaya çalışıyor.

Bunlardan biri de destek ve hareket sisteminin önemli bir parçası olan diz ve buna bağlı çalışan diz kapağı, kıkırdaktır (cartilage). Kıkırdak yediğimiz besinlere göre kendini yeniler. Diz kıkırdağında etkili olan en yaygın diğer faktörlerden biri de son zamanlarda iyi tanınan, 40 yaşının üzerindeki neredeyse herkesi etkileyen kireçlenme imiş. Kıkırdakla ilgili sorun yaşaması muhtemel diğer ilgili gruplar, düşme sonucu oluşan kıkırdak yaralanmalarına maruz kişiler ve sporcular, özellikle de uzun mesafe koşucuları olarak gösterilmektedir. Bu yüzden, yeterli ve uygun beslenme kıkırdak dokusunun hızlı yenilenebilmesi için gereklidir. Hızlı kıkırdak yenilenmesi için en önemli amino asitlerden biri lisindir. Lisin, kalsiyum emiliminden ve zarar görmüş bölgeyi onaran kolajen (kıkırdak tutkalı) üretiminden sorumludur. Lisin içeren bazı besinler: bakliyat, balık, jelatin(paça), zencefil, halis zeytinyağı vb olarak bir çok sitede ve kitapta verilmektedir.

Bunun yanında yıllık satışları milyar dolarlarla ifade edilen, ilaç olmayan fakat destek sağlayıcı ürün olarak her yerde satılabilen glucosamine, chiondrit, MSM  gibi ürünler özellikle sporcular tarafından yakından takip edilmektedir. Bu ürünler farklı şekillerde, günde 1 adet (one-a-day) yada iki adet hap ya da toz şeklinde pazarlanmakta ve artirit ağrısı çeken ya da kıkırdağı güçlendirmek isteyenler için ayrı bir seçenek olarak sunulmaktadır.

Nedir bunlar? Bunlar iltihaplanmaya karşı (anti-inflammatories) bir ürün değildir, fakat insanlar diz ya da başka eklem iltihabına maruz kalma durumunda kullanırlar ve iyi geldiğini söylerler. Bunlar performans artırıcı değildir, fakat atlet ve vücut geliştiriciler performanslarını geliştirici ilaçlar yerine bunları kullanırlar. Bütün bu tip maddeler “yiyecek-benzeri” fakat yiyecek değil, vitamin değil, ancak alınmasında sakınca olmayan ve bir şekilde bir yerlere faydalı olacağı sanılan maddelerdir (*).  Yaptığım literatür araştırmasına bağlı olarak aşağıdaki gruplama ortaya çıktı:

  • Ciddi tıbbi kuruluş ve araştırmalar, geyik olduğunu söylüyorlar. Placebo denen hiçbir etkisi olmayan ilaç süsü verilen malzeme, ile bu tip aktar ürünlerini alanların belirli bir süre sonra karşılaştırmalarında fark olmadığını, placebo (içi boş ilaç) alanların Glucosamine ya da Chondrotin aldığını zannederek , ilacın kendilerini iyileştirdiğini belirttikleri, MR ve röntgen sonuçlarından farklı bir sonuç göremedikleri,
  • Yine bir çok ciddi kuruluş tarafından, ki bunlar genelde Amerikanın meşhur hastaneleri web siteleri, yazılarında ise daha önce bahsettiğim gibi önemli zararlardan bahsediliyor, yan etkilerden bahsediliyor. Burada astım, gastrit-ülser, böbrek sorunu, deri ile ilgili sorun, ya da potasyum alması istenmeyen kişilerin dikkatli kullanması, katarakt ve göz kuruluğu riskini arttırıyor ki, bizim yaşlarda katarakt önemli bir konu, kanama riskini artırıyor, tansiyonu artırma riski var, kan şekeri düzeyini olumsuz etkiliyor, karaciğerde hasar meydana getirebiliyor, sırt ve boyun ağrılarına neden olabiliyor, mide yanması gaz, ağız kuruluğu, LDL artırıyor…Bu liste uzayıp gidiyor. Tabi ki bunların hepsini bir kişinin yaşaması diye bir şey söz konusu değil. Herkesin yapısına göre bunlardan bir ya da bir kaçı etkili olabiliyor.
  • Bazı yazılarda ise, kimilerine iyi gelebildiği, fakat genel olarak bir katkı sağlamadığı, bu nedenle 1-2 ay denenip iyi geldiğini hissedersen kullan diyor. Bur da ne “şiş yansın ne kebap” felsefesi kokuyor. Ancak benim değerlendirmeme göre bu durum şundan kaynaklanıyor olabilir: Kanserde bile ilaç bile kullanmasan belirli bir yüzde iyileşebiliyor, yüzde 3-5. Bunlarda ya vücut direnci bir sebeple artıyor, psikolojik, hava değişimi ya da başka bir olay ya da genetik olarak güçlü olabiliyorlar. Bu arada örneğin bir hocaya üfletti ise “vay hoca iyileştirdi” ya da tesadüfen affedersin eşek sütü içti ise, eşek sütü şu hastalığa iyi geliyor babında dedikodu yayılıyor.
  • Bazı yazılar ki bunlar çok az, araştırmalarda fayda elde edildiği yazılmış, ya da bunları kullananlar sorunlarına iyi geldiğini belirtmişler.

Önemli bir diğer konu da başka bir ilaç kullanıyorsan bir nedenle, kesinlikle birbirini olumsuz etkileme söz konusu.

Bir de geyik forumlar var, “bu hap Ayşe Teyze sırt ağrısına  iyi gelmiş, sen de dizin için kullanabilirsin” babında.

Bu nedenle kesinlikle doktor, ama burada bahsettiğim DOKTOR, eğer bu alanda iyi, ilgili ve bilgili  bir tanıdığın varsa, kontrolü ve tavsiyesinde, belki denenebilir, paran bolsa. Çünkü eğer dizde bir problem varsa etkisi için en az 3 ay kullanmak gerekiyor, etkisini görmek için(**).  

Bana sorarsanız  verilecek  her kilo on kutu bu aktar malzemelerinden daha faydalı. Gerçekten  kilo da dizlere binen yükü çok fazla artırmakta. Bunu hiçbir ilaç, şimdilik engelleyemiyor.

Artı yiyecekler, halis zeytinyağı, zerdeçal, balık, paça fayda sağlayabilir. Ancak bunları yemekten önce mi sonra mı yiyeceğim diye sormazsınız umarım.

Koşmak diz kıkırdağı kalınlaştırarak olumlu katkıda bulunuyor. Benim son yazdığım yazıda bu konuya işaret edilmekte. Ancak fazladan her kilo 3-5 kat fazla kilo olarak dizlere vuruyor. Bu nedenle öncelik:

  1. Kilo vermek
  2. Ayakkabı seçimi
  3. Doğru zeminde koşmak
  4. Yiyecek seçimi
  5. Belki bunların hepsinin sonunda denemek için bu ilaçlar o da fazla paran var da harcayamıyorsun, bari bu da kalmasın denirse,

Homo-sapiens türü, çalışmadan ve özellikle bir anda sorun çözecek mucizelere fazla alıştırılmış gibi, tabi derecesi farklı kültürlerde farklı seviyede olmak üzere. Bunların başında hurafelere dayalı davranışlar, sonra bir hapla zayıflama umutları, en az eforla en fazla sonuç alma gelmekte. Hatta insanlar mevcut yapısını değiştirecek operasyonlarla, mide kelepçe, yağ aldırma, her türlü riski göze alabiliyorlar. Ancak; çözümler hep uzun vadeli, sabır ve çalışma gerektiren cinsten olursa kalıcı olabiliyor, maalesef.

(*)https://www.painscience.com/articles/supplements-for-pain.php (**)http://www.arthritis.org/living-with-arthritis/treatments/natural/supplements-herbs/glucosamine-chondroitin-osteoarthritis.php

Not: Buradaki bilgiler tıbbi bir araştırma ya da tedavi amaçlı değil sadece literatür taraması sonucu elde edilen bilgilerden oluşturulmuştur.  Reading, 30 Mart 2016

BABAMIZ-60’s yaşlarda aklımızda kalanlar

Yaşlandıkça daha bir duygusal oluyor insan, kendi çocuklarını, torunlarını gördükçe, eski yaşanmışlıklar gözler önüne geliyor, istemeden de olsa karşılaştırmalar, benzetmeler, nostaljiler dökülüyor…

DSC00592
1962-Karabük

Bu kapsamda kardeşim tarafından kaleme alınan yazı aşağıda:
Okumaya devam et “BABAMIZ-60’s yaşlarda aklımızda kalanlar”

Yaşlılara-Koşmanın Sürpriz Faydaları

old_man_walking_with__a_hcKoşmanın sağlıklı olduğunu herkes söyler, koşanlar zaten görür, bilir. Koşmanın başta obezite ve buna bağlı ya da bağlı olmayan Tip 2 şeker, kalp hastalıkları, damar tıkanıklığı, yüksek tansiyon, inme, omurga hastalıkları, kanser ve olmak üzere pek çok hastalık konusunda olumlu katkılar sağladığı bütün araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Bunlara karşı bir kaç cılız ve bilimden uzak çevrenin belki kıskançlık, belki ilaç satma, belki başka nedenlerle koşmayın, hele yaşlanınca hiç koşmayın, oturun oturduğunuz yerde bir yerlerinizi kırarsınız gibi beyanları da arada görülebilmektedir. Fakat tüm bunların yanında son zamanlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan sürpriz diğer faydaların neler olduğunu biliyor muydunuz?(*)
Okumaya devam et “Yaşlılara-Koşmanın Sürpriz Faydaları”

Bir yer hayal edin, düşünü kurun!

flapping_wingslilliput_panaromatüm evlerin en az bir cephesinin ormana baktığı…

tüm evlerin mimarisi farklı, her biri güzellik abidesi, bir zamanlar “lilliput evleri” diye taştan çok güzel maket evler vardı,onların gerçek boyutlarda inşa edilmiş olduğu, hepsinin hikayesi olduğunu hayal edin…

bu evlerden mutlaka ya bir prens ya bir prenses çıkmasını beklerken, bizim gibi alelade, işçi, memur, çocuk, yaşlı-genç, bekar-evli birinin çıkarak arabasına bindiğini ve sizi görünce mutlaka selam verdiğini… Okumaya devam et “Bir yer hayal edin, düşünü kurun!”

Türklüğünü Kaybetmemek

atatürkAmerika’da, Çinliler, Hintliler ya da Pakistanlılar kadar fazla olmasa da her şehirde Türkiye’den çeşitli amaçlarla buralara gelerek yerleşmiş ya da yerleşmekte olan Türklere rastlamak mümkün. Bazen bir alışveriş merkezinde gezerken Türkçe konuşmalardan, belki bazen davranışlardan çokça da Türkiye’deki tanıdık ve çevrelerden elde edilen referans bilgilerden uzaklarda nostalji oluşturacak bu tip olaylarla karşılaşmak ilk anda mutlu kılıyor insanı. Nerelidir acaba? Ne maksatla gelmişler, buralarda kalmışlardır? Mutlu mudurlar? Dönüş arzuları var mıdır? Yoksa temelli buralarda kalmaya mı karar vermişlerdir? Bir çok soru gelir geçer insanın aklından. Genelde referans yoksa pek temas edilmez nedense. Çekinilir birbirlerinden. Halbuki diğer ülkelerin insanları daha biri birine düşkün görünür. Çinliler, Hintliler hep bir aradadırlar. Reading (Boston yakınında bir town) sokaklarında koşarken bir çok evin önündeki bayrak direklerinde İrlanda ve İtalyan bayrakları, Amerikan bayrakları yanında asılıdır, belli ki gurur duymaktalar ait oldukları, geldikleri köklerinden. Bizimkiler acaba, benden bir şey mi ister, ya da kıskançlıktan dolayı mıdır bilinmez, uzak durular genelde, 40 yılın deneyim ve gözlemime göre.

Ancak bir de gururumuz olabilecek pozisyonlarda genelde üniversite ya da araştırma kurumlarında bilim insanı olmayı başarmış, Amerikalıların bile gıpta ile baktığı değerli insanlarımızla tanışma fırsatı ortaya çıkabilir. Nobel Bilim Ödülü kazanmış, halen Amerikalı olsa da eskiden bizden olan Prof. Aziz Sancar gibi çok nadir kişilerle karşılaşma şansımız olmasa da kendi çapında önemli kişiler memleketinizden, burada hemşehriler kastediliyor, ya da tanıdık çevrenizden “yaa bizim ……. de orada idi” gibisinden başlayan yardımsever düşüncelerle, tanışma fırsatı önünüze çıkabilir.

İşte bunun gibi bir “bizim de orada” vak’ası başımıza geldi. Gerçi bir çok kez benzeri olay başımızdan geçtiği halde bu sonuncusu biraz ilginç geldiği için yazmak istedim. Buranın, Boston, pek meşhur bir hastanesinde önemli bir konuda uzman bilim insanı bir hemşehrimiz olduğunu öğrenince, biraz merak, biraz gurur duyguları ile ve ayrıca referans veren yakınımızı kırmamak için isimden internette iletişim bilgisine erişildi. Tabi önemli olan bu kişinin Amerika’da da olsa bir sekreteri vardı. Numarayı bırakıldı. Çok kısa bir süre sonra aradığım gururumuz, hemşehrimiz bayan kendi cep telefonundan aradı. O kadar sevinmiş görünüyordu ki, cebini, e-mail’ini bırakarak muhakkak görüşmemizi istedi. Yaklaşık 20 dakika süren samimi telefon görüşmesinde, kendisi Türkiye’den yeni döndüğünü ve bir hafta-on gün içinde işlerini düzen koyduğunda muhakkak tekrar görüşüp buluşmayı düşündüğünü beyan etti. Konuşma sırasında aklımda kalan en heyecan verici konuşma: “Ben 30 yıldır buradayım ama Türklüğümü kaybetmedim, diğerleri gibi”  bir cümle idi. Bu da beni ve anlattığımda yanımda bulunan eşimi çok sevindirdi. Çünkü burada yerleşik çocukların böyle değerli ve bilgili kişiler ile tanışması fikir her zaman hoşumuza gitmiştir.

Yazıma bu kişi ile buluşup, görüştükten sonra neler yeyip içtiğimizi, yıllardır buralarda nasıl yaşandığını, buralarda bilim insanı olmanın ne kadar zevkli ve insanlık yararına olduğu, birazcık da “ne olacak bizim memleketin hali” muhabbeti ile devam etmem gerekirdi. Ancak, olay şu şekilde devam etti: Ben hemen kendimizi tanıtan bir e-mail döşedim. Döşedim derken kısaca yazdım fazla vaktini almamak için. Ve kendilerini ailesi ile birlikte ikindi çayına davet ettim, on gün sonrasına. Bir hafta sonra yanıt alamayınca, gelirlerse hazır olalım diye verdiği cep numarasını aradım. Türklüğünü kaybetmeyen bilim insanımız cevap veremedi. Normaldir, hastası toplantısı vardır dedim. Biraz sonra kendisi tarafından arandım. Ancak konuşmasından ben olduğumu bilmeden aradığını anladım. Numarayı henüz tanımadığından bir hastası ya da kendince önemli birinden geldiğini sanarak geri dönmüştü. Kendimi tanıtır tanıtmaz  “Şu anda klinikteyim, hemen geri arayacağım” dedi ve kapattık.

O gün bu gündür, ne mailime yanıt ne geri dönen bir telefon. Burada kesinlikle bir yanlış anlama durumu yok. Ben de bizim kültürde bir klasik olan bu durumu kabullenerek bir daha kendilerini rahatsız etmedim, tabi ki. Umarım çok acil bir olay araya girmemiştir.

No further comments!

Cengiz Yardibi,
Reading, MA, 14 Mart 2016

All’s well that ends well

cüppeTez Savunma Jürisi(soldan): Yrd. Doç.Dr. İsmail Birer,.Prof. Dr. Nejat Basım, Dr. Cengiz Yardibi, Doç. Dr. Emin Akçaoğlu, Yrd. Doç. Dr.Adnan Güzel, Yrd. doç. Dr.Abdullah S. Karaman; 15 Ocak 2016; THKÜ

Shakespeare’in yazdığı bir oyun adı. Ancak bu oyun yazılmadan  önce de bilinen bir deyim. Anlamı sonu güzel, iyi biten her olay güzeldir, iyidir, süreç içinde pek çok sorunla karşılaşılmış olsa bile. 2013 yılı Mart ayı, THKÜ İşletme Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Emin Akçaoğlu’nu (sonrasında kendisi ile önce hemşehri çıktığım, eğitim süresince hocam, danışmanım, tez bitiminde de arkadaş olduğum) üniversitenin web sitesindeki telefon rehberinden tesadüfen seçerek aramam sonrası başlayan PhD serüveni ilk kilometre taşı  Okumaya devam et “All’s well that ends well”

60 sonrası-taking charge of your health_4

Taking charge of your health has never been so important as it is today.
misdiagnosedCanan Karatay kolesterol, kalp sağlığı ve beslenme konularındaki makale ve röportajları, Ahmet Rasim Küçükusta “Biri Bizi Hasta Ediyor, Bir-İki-Üç Tıp, Büyük Kolesterol Yalanları ve diğer bir çok ”, İsmail Hakkı Aydın “Rabbim Beni Dokrorlardan Koru” daha bir çok değerli tıp doktoru profesörlerin kitaplarını okudukça, televizyondaki tartışmaları izledikçe, insanın kendi vücuduna ne kadar iyi bakması gerektiği kafaya dank ediyor. “El elin eşeğini ıslık çalarak ararmış” sözünün ne kadar geçerli olduğunu tekrar tekrar yaşarız yolumuz hastaneye, doktora düşerse. Hastaneler de artık tip tip. Devletin hastanesine gidildiğinde genelde kalabalık, ilgisizlik, ayak üzeri bir-iki dakika muayene ile hemen ilaç yazılır. Özele gidersen daha kapıda, danışmada selamlama sözü SGK’lımısınız, muayene farkı şu kadar, kayıt sırasında alırız, kredi kartına taksit yaparız gibi. Okumaya devam et “60 sonrası-taking charge of your health_4”

60 sonrası biraz istatistik

Örneklem Büyüklüğünün Belirlenmesi- Sample Size Calculation
Copy-writing-statisticsTezim için yaptığım anket “sample size-örneklem büyüklüğü” hesaplanması ve yorumlanması konusunda bir kaç istatistik mezunu genç ile yaptığım görüşme ve web üzerinde yaptığım Türkçe sitelerdeki açıklamalardan tatmin olmayınca kendimi “stattrek” sitesinde buldum. Bizim sitelerde gerek tercüme hatası gerek formüllerde verilen sembollerin açıklamalarda farklı olarak kopyalanmış olması ya da aktarma sorunu nedeniyle sağlıklı bir bilgi elde edilmesi olanaksız gibi geldi. Üstelik akademik düzeyde ve akademik unvanlarla yayınlanan bu notlar o kadar baştan savmaki…İşte benim derlediklerim: Okumaya devam et “60 sonrası biraz istatistik”

80.nci Büyük Atatürk Koşusu

20151227_134355_resized27 Aralık 2015 tarihinde Keklikpınarından başlayacak 80 nci Büyük Atatürk Koşusu (Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 96 ncı yılı) için kendim ve şehir dışından iki koşucu arkadaşım (Aydın &  Sıtkı) için, göğüs numarası ve varsa diğer teçhizatı almak üzere Ulus Atletizm Federasyonu İl Bölge Müdürlüğüne gittim. Çünkü kendileri bana yarış çantası ve diğer yarışlarda verilen T-shirt, broşür, yarış chip’ini benden alacaklarını söylemişlerdi. Okumaya devam et “80.nci Büyük Atatürk Koşusu”

Boston Marathon…60 Yaş QUALIFICATION

header18 Nisan 2016 tarihinde 120.si düzenlenecek olan Boston Maratonu dünyanın en bilinen ve rağbet edilen koşusudur. Bilinirliğinde 2 yıl önce düzenlenen bombalı saldırı da etkili. Boston Maratonu kayıtları bir yıl öncesi Eylül ayında açılıp hemen kapanıyor. Okumaya devam et “Boston Marathon…60 Yaş QUALIFICATION”

ve…60 yaş…ilk maraton

İstanbul, 15 Kasım, 2015; Saat 12:47: Finish Line 42.2 km-3h:46m.
Koşuya başladıktan iki yıl sonra kendime hedef olarak seçtiğim ve “Runner’s World Türkiye Baskısında” ve “TRT Radyo1 Hayatın Sesinde”  yayınlanan röportajımda da beyan ettiğim ilk maratonumu geçtiğimiz pazar, 15 Kasım 2015, tarihinde tamamlamanın mutluluğunu yaşıyorum. Bu yazıda iki ana temayı işlemek istedim. Birincisi yarışla ilgili teknik konular, ikincisi ise bu esnada yaşanan olaylar. Okumaya devam et “ve…60 yaş…ilk maraton”

Kızılay İyilik Koşusu

rg.ashxAnkara’nın en işlek ana caddesi Atatürk Bulvarı, Kızılay’da cadde ortasında koşmanın zevkini yaşadık bugün, Hitit Heykeli etrafında dolaşarak başlayan koşuda. Yurdumuzda artık sadece pasif olarak TV karşısında futbol, basketbol seyretmenin spor olmadığı yavaş yavaş da olsa anlaşılması üzerine koşuya karşı gelişen ilgi kapsamında bugün ilki düzenlenen ve elde edilen gelirin tamamının yardım olarak dağıtılacağı bir koşu gerçekleşti, Kızılay’da. Ankara’nın bu en kalabalık kesiminde yolların kapanması, yayaların karşıdan karşıya geçişinin engellenmesi bazılarını kızdırmış olabilir, ancak bilinsin ki bu durum yararlı bir iş için. Okumaya devam et “Kızılay İyilik Koşusu”