TÜRKİYE’DE İNSAN KAYNAKLARI ve İNSAN SEÇİMİ
Teknolojinin bu kadar gelişmiş olmasına ve bu gelişmenin artan bir ivme ile devam etmesine rağmen birçok uzman, firma ve kuruluşların en önemli parçasını “İnsan Kaynaklarının” oluşturduğu konusunda nerede ise hemfikir durumdadır. Gelişen teknolojiyi de kullanacak insandır sonunda, gereksinim duyulacak sayı ne kadar azalsa da.
Bu kavramı şimdilik herkes kabul ettiğine göre, en önemli parçayı sisteme alacak olan “İnsan Kaynakları Departmanı “ daha da önemli olmakta, adeta kurum ve kuruluşların yaşamsal faaliyetleri ve daha sonra başarılarının temellerini oluşturacak çalışmaları yapmaktadırlar, teoride.
Firma başarısı, İK oluşturan elemanların kalite ve başarılarına bağlanmasına rağmen bu departmanın oluşumu ve çalışmaları bir çok firmada ilkel yöntemlerle gerçekleşmektedir. Öncelikle İK departmanının çok etkin bir şekilde oluşturulması gerekmektedir. Ancak, pek çok yönetici ülkemizde İK alanında akademik kariyer yapıldığından habersizdir. Tabi ki akademik kariyer yüzde yüz başarıyı getirmez ancak temeli oluşturur. Uç bir örnek olarak, nasıl ki kimse, tıp fakültesini bitirmemiş başka alanda eğitim almış birini, nasılsa öğrenir diye hastanelere, ameliyatlara almıyorsa ve bu konuda temel olarak tıp mezunu ve daha da ilerisi ihtisas yapmış doktorlara yöneliyorsa, İK departmanlarına da öncelikle bu alanda eğitim almış kişileri almak gerekmektedir. Şu anda “Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler “ lisansı alan kişiler dururken, bundan habersiz olarak nasıl olsa üniversite mezunu diğer bölümler den mezun olanlar da zamanla öğrenir düşüncesi veya hiçbir şey düşünmeden görevlendirilirse daha başta hata yapılmış olur. Bu bölüm mezunları “İnsan Kaynakları” alanında lisansüstü ve doktora dereceleri de alabilmektedirler. Bu konuda katı olmaya gerek yoktur, tabi ki başka bölüm mezunu olup daha sonra ilgi alanı İK olarak belirleyerek bu konuda eğitimler almış ve kendini yetiştirmiş kişiler de bu alanda değerlendirilebilir. Ancak garip olan, bir çok İK danışmanlık firması bile, İnsan Kaynakları konusunda “master” ya da “doktora “derecesinin olduğunu bilmiyor.
Şimdi tekrar firmalara gelelim; adet veya moda olduğu için “İnsan Kaynakları” departmanı oluşturmuş kurumsallıktan uzak veya sözde kurumsallaşmış firmalar, bu departmanlara alanında eğitim almamış kişileri bilerek ya da bilmeyerek dolduruyor. Bu kişiler insan seçme ve yönetimi konusunda donatımsız ve tecrübesiz. Eleman gerekiyor, ilan veriliyor. İlanlara bakarsanız hepsi klişeleşmiş cümlelerden oluşuyor,” *Etkin iletişim kurabilen *Takım çalışmasına yatkın *Çok iyi derecede İngilizce bilgisine sahip *MS-Office uygulamalarına hakim *Askerlik hizmetini tamamlamış”. Neden? Çünkü genç bir şey bilmiyor ki, gazete veya internete bakıyor, klişeyi alıyor, küçük bir düzeltme tekrar yayın.
İnsanlar başvuruyor çaresiz, ilandaki genel kelimelere onlar da alışmış, zaten okumuyor. Hiç insan tanımamış, bu konuda eğitim almamış İK yöneticisi gelen başvurulardan seçiyor. Neye bakıyor? Eğer yönetimden bir takım kriterler söylenmişse onlara öncelik veriyor, sonra ismine bakıyor, görünüşe bakıyor, eleme yapıyor. Bu arada o iş için gerçekten çok daha yararlı olabilecek bir çok cv eleniyor. Sonra görüşme anı geliyor, aday geliyor, bir odaya alınıyor, ilk defa görüşmeye gelmişse heyecanlı, sürekli görüşen milyonlardan biri ise umutsuz. Hiçbir standardı, dayanağı olmayan bazen çok beylik, bazen de çok alakasız sorulara muhatap oluyor. Bu arada not alınmıyor veya cv üzerine birkaç karalama yapılıyor. “Biz size döneriz” ‘le uğurlanıyor, 10-15 dakikalık görüşme ardından aday.
Bu iş görüşmeleri hemen her seviyede benzer şekilde gerçekleştiriliyor, bir çok firmada. “Genel Müdür” düzeyinde bir görüşme için 14:00-14:15 arası randevu veriliyor. Bu randevuda insanların nereden nasıl geleceğine bakılmıyor bile. “İsterseniz gelin” deniyor. On beş dakikada şirket stratejisini belirleyecek, şirketi uçuracak veya iflas ettirebilecek kararlar verecek genel müdür ile ilk görüşecek konusunda pek de uzman olmayan bu kişi, daha üst yetkililerle geçiş vizesi için on beş dakika ayırıyor. Bir genel müdür adayının geçmiş deneyim ve eğitim seviyelerinin ne olduğunu dahi anlayabilecek düzeyde değil belki de. Ama on beş dakikada 20-30 yıllık eğitim, deneyim birikimini değerlendiriyor, sözde yine. Neye göre karar veriyor? Eskilerin deyimi ile “Hissi Kabl-el Vuku” kapsamında geçiniz diyor. Çoğunlukla da biz size döneriz cümlesi ile yolcu ediyor, ancak Neptün Gezegeni Güneş etrafındaki dönüşünü tamamlıyor, fakat bizim İK uzmanı(!) dönemiyor. Çünkü bir sistem yok, kurumsallık yok, disiplin yok, bilgi yok, insanlara saygı yok.
Bütün bunlara ülkedeki resmi rakamların çok üzerindeki işsizlik, sürekli yenilenen kişi ve pozisyonlar eklenince durum daha da vahim oluyor. Her gün milyonlarca görüşme, boşa harcanan zaman, para, umut.
Bir de İK konusunda çalıştıklarını ya da danışmanlık yaptıklarını iddia eden kuruluşlar var ki evlere şenlik. Görüşmeye gidiliyor, her seviye pozisyon için. Üst düzeyde pozisyonlarda bile daha çocuk yaşta kişilerle görüştürülüyorsunuz, hiç bu sahada çalışmamış hatta hiçbir sektörde çalışmamış deneyimi yok. Elinde bir kriter yok görüştüklerini değerlendirebileceği. Aksine, görüşme yapılan kişinin bu uzmana(!) pek çok akıl vereceği yol gösterebileceği bir sahne. Diğer taraftan, bazen bu konuda gerçekten uzman olabilecek niteliklere sahip kişilerle de muhatap olunabiliyor. Ancak, belirli bir süre görüşmeler sürüyor, sonra birden hiçbir şey olmamış gibi iletişim kesiliyor.
Yabancı, gelişmiş ülkelerin, İK firmalarında genelde adettir, görüşme için biletiniz alınır, masraflarınız karşılanır, sonra da olumlu ise zaten ikinci, üçüncü görüşmeler olur. Olumsuz ise ya da firma alımdan vazgeçmiş ise, her ne sebepten olursa olsun, mutlaka gerçek İK danışmanı olan bu firmalardan biri sizi arar ve sonuçtan haberdar eder. Bizde ise geçtim masrafını sözde üst düzey bir pozisyon için bile pek çok kez telefon ve internet üzerinden görüşme yapılmış olmasına rağmen, bir nezaket ya da medeni cesaret gösterip geri dönüş yapılmaz, “Hizmetlerimiz ile ilgili yerel, bölgesel ve uluslararası farkındalık yaratmak” veya benzeri sadece kağıt üzerinde kalacak edebi ve görsel açıdan hoş görünen vizyonlar yazılır web sitelerine.
İnternet üzerinden yapılan faaliyetler ise, diğer taraftan, ayrı bir komedi olarak karşımıza çıkar, bu kadar önemli ve insanların umut bağladığı bir konuda. Çoğu mesnetsiz ve yabancının “dummy” dediği cinsten ilanlarına tamamen otomatik yanıtlar, “başvurunuzu aldık, en kısa zamanda sizinle irtibata geçilecek” ya da “sadece uygun pozisyonlara yanıt verilecektir” gibi klişe ve otomatik yanıtlar.
Özellikle veri biriktiriyorum. Böyle bir sitelerden birine 2004 yılında yapmış olduğum başvurum hala inceleniyor ve bana en kısa zamanda dönülecek görünüyor!
Bir sitede başvurularınızın durumunu izleyebilme olanağı var. Yani yaptığınız başvuruya gönderilen özgeçmişe kaç kere bakılmış, yanıt verilmiş mi, ilan yayında mı. Çok yararlı ve bilgilendirici araç, ancak altı aydır özgeçmişinize hiç bakılmadığını görüyorsunuz, ancak bir bakıyorsunuz firma aynı ilanı tekrar vermiş ve bu ilan aynen yayınlanmış.
Sonuç olarak, “Devenin nerem doğru” yanıtına uygun olarak pek çok sorunlar olması kabul edilebilir bir olgu olmasına rağmen, bütün bunların kaynağı olan “insanı seçen insan ve sistem” konusundaki bilgisizlik, umursamazlık, deneyimsizlik ve en önemlisi insana saygının pek bulunmadığı bu ortam, kurum ve kuruluşlara, firmalara en fazla zarar verecek konuların başında gelecektir diye değerlendiriyorum…Ankara, 2010