“Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçen ay (Haziran 2017) katıldığı Puthuvayil Narayana Panicker Okuma Günü’nde yaptığı konuşmada, insanları karşılarken buket çiçek yerine kitap verilmesini tavsiye etmiş ve gençlere ‘okumaya yemin etme’ çağrısında bulunmuş”.
Yıllardır hepimizin gözlemlediği, yaşadığı olaylardan biri de hediyeleşme; düğün, açılış, tanışma, sevgili ile buluşma, doğum, ölüm, yeni göreve başlama, ziyaret, bayram, anneler günü, sevgililer günü… Tek bir çiçekten görkemli çelenklere kadar hediyeler alınır elden ya da günümüzde olduğu gibi ne aldığını bile fiziki olarak görmeden internet üzerinden adet yerini bulsun, ayıp olmasın diye gönderilir. Bunların bazıları çok ucuza alınabildiği gibi çok fazla paralar da ödendiği olur. Hatta firmaların hediye fonları bile mevcuttur. Ertesi günü, genelde, çöplüklerde kendini bulan bu bitkiler bir de etrafı kirletir. Bazıları canlı, topraklı çiçek alsa da bunun oranı çok az. Bu kadar masraf, bu kadar israf, yararsız, artık duygudan uzak. Nerede seni seviyorum anlamına gelen bir kırmızı gül ya da kıskanç biri olduğunuzu belirten sarı gül, içtenliğe vurgu yapan pembe karanfil. Yeni neslin yaşamadığı toprak ve kırlardan koparılan ve bir anneye verilen bir sümbülün değerini yüzlerce liralık bir çelenk tutabilir mi? Şimdiki çiçek olayı sadece gösteri ve yapmacık.
Kitap yazma, edinme ve okuma oranının en düşük olduğu ülkelerden bir olan ülkemizde(1) Modi’nin önayak olduğu bir değişim yaşansa ne kadar iyi olurdu, bir düşünelim. Bir kere kitaplar çiçeklerden çok daha ucuz. Göndermesi, koruması çok daha kolay. Hele kalıcılığı! Bir çiçek kurutulsa bile belirli bir süre sonra atılıyor. Halbuki kitaplar ömür boyu başta hediye alınan olmak üzere bir çok kişinin yararlanabileceği kaynaklar; kaldı ki bir gülü kurutmak için yine kitap gerekli. Ayrıca kitapların içinde çiçek resimleri, çiçeklere ait her türlü bilgi bulunabildiği halde, kitabı barındıran bir çiçek yoktur. “Ben sana gülüm demem gülün ömrü az olur” dizesi yerine “ben sana klasik kitap desem sonsuza kadar kalasın diye” deyişi olsaydı.
Dünyaca ünlü PISA testi 2016 sonuçlarına göre : Türkiye 72 ülke içinde 50’nci sırada (2). Hindistan’ın da durumu pek parlak değil. Sonuçlar düşük olunca son testi protesto edip katılmamışlar, kötü durumları ortaya çıkmasın diye. Ancak belli ki bazı planları var, başbakanları çiçek yerine kitap hediye edilmesini istemiş.
Kitap okuma deyince, bunun çok çeşitli gerekliliği, zevki, şekli var. Bizde maalesef üniversiteler de bile ders kitabı okunmamakta. Kitap okumak insanoğlunun kişisel gelişimini elde eden en önemli etkenlerden biridir. İnsanı eleştirel düşünceye yöneltir, zekasını, hayal dünyasını geliştirir; sözcük dağarcığını arttırır. Zaten “homo sapiens” gelişimindeki ve bugünkü teknolojik ve bilgi seviyesine erişmesindeki en önemli mihenk taşları olarak yazının ve matbaanın icadının gösterilmesi bunun içindir. Bilginin en öne çıktığı, “Big Data Çağında” en azından herkesten geri kalmamak, her sene PISA Testlerinden sonra gazetelerde aynı klişe yazıları görmekten güzel bir yer edinmek istiyorsak, Modi’nin çağrısına bizde kulak kabartmak ve okumak, düşünmek ve buna bağlı olarak tartışmak, sorgulamak ve eleştirmek ve bilim üretmek zorundayız, gerçekleşmesi çok küçük bir olasılık olsa da…Ankara, 25 Temmuz 2017
(1) En fazla kitap okuyan ülkelerin başında, yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere var. Ardından, yüzde 14 ile Japonya geliyor. ABD’de bu oran yüzde 12, İspanya’da ise, yüzde 9. Türkiye’de ise, oran binde bir. Okuma alışkanlığında, dünyada 86. Sıradayız. Zaten Dünyada 10 milyonun üstünde nüfusu olan ve ülke denebilecek 80 kadar ülke olduğunu da göz önünde bulundurmak lazım.
(2) Pisa Okuma:Singapur, Hong Kong (Çin), Kanada ve Finlandiya okumada en iyi performansı gösteren yerler oldu. İrlanda, Estonya, Güney Kore, Japonya ve Norveç de OECD ortalamasının üzerinde kalırken, 41 ülke OECD ortalamasının altında kaldı. OECD ülkeleri arasında Kanada ve Finlandiya başı çekiyor, Türkiye ve Meksika ise en sonda yer alıyor.
Bir önceki yazı Son Ütücü<– ya da –>Ana Sayfa
Ülkemizde kitap okumama alışkanlığı toplumun kanayan bir yarası.Şu sıralar gündemde olan okullardaki müfredat değişikliği içeriğini tam bilmiyorum; aslında bilmekte istemiyorum. Ama eminin çocuklara nasıl kitap okuma alışkanlığı edindirilir konusu müfredatta ya yoktur ya da yüzeysel geçiştirilmiştir.
Hatırlarsın Deniz Lisesi’nde camekanlı tabelaya asılan günlük gazeteleri daha okuyamazdık. Hemen her seferinde Lise 3 den birileri her kes okusun diye asılan gazeteyi çıkarır kendine alırdı…
Yine lisede hafta sonları adadaki kitapçıdan aldığım Yaşar Kemal’in, Fakir BAYKURT’ un dünyaya mal olmuş romanlarını gizli saklı okumaya çalışırdım.
Biraz öz eleştiri yapmam gerekirse, mesleğin sonunda Deniz Müzesi Komutanlığı görevime kadar; o kadar da çok kitap okumadım/okuyamadım. Ama müzedeki odam kütüphanenin yanında olunca dört sene boyunca okuduğum kitap sayısı herhalde geçmişteki dönemin tümünden fazladır. Tarih merakı hücrelerimin tümüne nüfus etti. Yine bu arada kendimi analiz ettiğimde tarih kitapları ile tıp kitapları okumayı sevdiğimi fark ettim. Daha da ilginci, herhalde ilgi yoğunluğundan tıp kitaplarını okuduğumda okuduklarımı bir daha unutmadığımı da fark ettim.
Yine bu dönemde personelimi yönlendirip motive edince onlarca tarih kitabının yazılmasına vesile oldum. Hatta bu kitapların Dz.K K. Matbaasında basılması nedeniyle de usulen benim ismimde bu kitaplarda yer aldı.Şimdi Beşiktaş Deniz Müzesi satış standında bu kitapların satılıyor olması bile benim için büyük bir keyif.
Bu ülkenin geleceğini okuyan gençler belirleyecek…