Homo-Sapiens_Sapiens gelişimi ve bugünkü modern, teknolojik toplumlara dönüşmesi öğrenme becerisi ve bu beceriyi bir sonraki nesillere aktarmada iletişim becerisi olduğu teoriden öte bir gerçektir. Yazının olmadığı dönemlerde sözlü ve öncelikle küçük topluluklar içerisinde, göçler sayesinde de diğer bölgelere toplumlara bizzat göstererek deneyim ve bilgi aktarımı sayesinde bu günlere gelinmiştir. Klasik bir deyişle son 20-30 yıldaki iletişim vasıtalarının inanılmaz yükseliş ve bu vasıtaların baş döndüren fiyat düşüşleri nedeniyle an alt gelir seviyelerdekiler tarafından bile erişilir hale gelmiş, getirilmiş olması sayesinde internet ortamında her türlü bilgi, belge, deneyim, öneri, sohbet ya da bilimsel makaleler, resimler, videolar halinde kullanıma hazır halde ve evrenimiz gibi sürekli genişler haldedir. Şu anda bir enstrüman (bilgisayar, mobil telefon) vasıtası erişilebilen kişisel ve bulut ortamlarındaki sonsuz dijital bellek ortamına çok yakın bir gelecekte doğrudan erişim sağlanacağı mevcut projeler ve deneysel uygulamalar kapsamında aşikardır.
Ancak bu kadar geniş depolama kapasiteli, nerede ise sıfır hatalı ve tam olan, eksik nokta kalmamış, unutma ya da hatırlamama diye bir sorunu bulunmayan dijital bellek çeşitliliği ve etkinliği tartışmaya açıktır. Şu anda hiçbir bilgisayar, internet sitesi size bir babanın, bir ağabeyinin, bir danışmanın, bir rehberin farkında bile olmadan sahip olduğu bellek çeşitleri: Kısa-süreli bellek, görsel bellek, anlatımsal bellek, olaysal bellek, uzun dönem bellek, bildirimsel bellek, gerçekler, olaylar, (short-term, visual, transactional, episodic, long-term, declarative, facts, events, nouns, verbs, traumas impressions, pictures, feelings) gibi çeşitli sınıflara ayrılabilecek bellek yapısı sayesinde yılların deneyim ve bilgisi ile elde ettiği ve genelde sunmaya hazır olduğu süzülmüş, ayrıştırılmış, yanılgılarla ve/veya doğrulukla test edilmiş,geçmişi yeniden canlandırarak gelecek için stabil bir bilgi paterni oluşturma potansiyeline ve kapasitesine sahip değildir, şimdilik. Mevcut altyapı ile internete girip şu derdim var diye arama yaptığınızda çok genel ve çoğunda biribiri ile çelişkili önerme ve yorumlarla karşılaşırız, her ne kadar internet “bana ne senin derdinden” diye yanıt vermese de. Hatta çok belirgin ve teknik konularda bile çok sağlıklı bilgiye erişemeyiz, bir çok yerden bu bilgilerin derlenip üzerinde düşünülmesi gerekir. Diğer taraftan İngilizce dışında bilgi bulabilmek de çok zor ve nadirdir. Genelde Türkçe bir arama yapıldığında karşımıza çıkan ya birbirini tekrar eden ve tamamen aynı olan sayfalar ya da çok eskilerde tercüme edilmiş makaleler çıkar, bazı felsefe ve özel konular dışında.
Bu nedenle çok önemlidir deneyimden yararlanmak. Tam bu konularda düşünürken Can Yücel’in şiiri çıktı karşıma. Bu olayı bu kadar özet, bu kadar net, bu kadar veciz anlatan bir anlatıma rastlamamıştım. Aslında bunun üzerine yazı yazmaya gerek kalmamasına rağmen, bir kaç satır yazmanın da zararı olmayacağını düşündüm. Kendimizin bile kendimizi tanımadığı, dinlemediği bir yapıda başkaları tarafından vızıldanan köhnemiş fikirlerin en yakın bile olsa insanlar tarafından ciddiye alınması ve hatta dinlemek için vakit ayırmaları bile gereksiz diye düşünülür. Ancak olaylar ve gerçekler böyle değildir. Bir kere bir nesil içerisinde pek fazla bir değişiklik yaşanmaz, özellikle sosyal konularda. Her ne kadar teknoloji hızla ilerlese de, bazı kültürler daha muhafazakar olduklarından, evlilik, arkadaş seçimi, meslek seçimi, okul seçimi, büyük-küçük ilişkileri çok daha yavaş değişirler; sorunlar genelde benzerdir. Belki yetmiş-seksen yıl önce henüz şehirleşme başlamadan, nüfus 30 milyon, şehirde yaşayanlar yüzde yirmi-otuz olduğu döneme göre yirmi-otuz yıl öncesi artık başta İstanbul olmak üzere tüm büyük şehirler tıka basa dolmuş, yaşam alanları küçülmüş, çevre, tabiat diye bir şey kalmamış, insanlar tıkış-pıkış yaşamak zorunda bırakılmıştır. Artık köyden, kırdan şehre akacak fazla insan da kalmamış durumda. Çocuklarına, torunlarına aktaracak çok bilgi ve deneyim var, ancak karşıda kimse yok. Nerede ise tüm gençlik elektronik ortama kafayı sokmuş, devekuşu gibi sadece orada geçen yarım-yamalak bilgi kırıntıları, özenme ve yanlış yönlendirmelerle ya da hiç bir hedef, tavsiye almadan amaçsızca yaşam yolunda ilerliyor.
Stanford Üniversitesi Virtual Human Interaction Lab (VHIL) gerçekleştirilen projede insanlara başkalarının yaşam deneyimlerini yüklenerek ne olabilecekleri sanal olarak fakat büyük bir gerçeklikle gösterilebilmektedir. Böylece insanlar kendi başlarına giderlerse, önerilere uyup giderse, ya da başka bir ülkede başka bir ortamda bulunursa gelecekte ne hale gelebileceğini görebilmektedir. Her insanın yaşamında karar noktaları, yol ayrımları yüzlerce, binlerce karşılarına çıkmaktadır. VHIL böyle bir deneyim yaşayarak “Keşke şurada şu şekilde gitseydim”in yanıtlarını bulmak mümkün gibi görünüyor. Ya da yüzlerce farklı hayatı yaşama şekli önümüzde olabilecek. Ancak bu işlemler hem çok pahalı ve bize gelmesi uzun yıllar sürebilecek gibi. Bu nedenle gençlere önerim; en yaşamlarında fazla “Keşke” kullanmamaları için kendi avatarlarını yaşayacak teknolojik ve ekonomik düzeye gelene kadar, klasik metot babadan-oğula tekniğini kullanmaları olacaktır… Reading, 5 Haziran 2016