Çocuklar Merzifon’a yerleşince, biz de normal olarak torun sevdası ile yeni yerler keşfetmeye devam ettik. ABD’nin en güzel tabiatına sahip “New England ” Bölgesinden geri henüz göç etmiş olmamız nedeniyle “Doğu Hizmeti” sayılan bu bölge bizi ilk başta ürkütmüştü, doğru söylemek gerekirse. Ancak, standart olarak kişisel dedikodu ve söylemleri eksik ve subjektif olarak gördüğümden, INTERNETE soralım dedim, her zaman yaptığım gibi. Genelde çok az malzemeye rastlasam da buranın sakin hatta gençler tarafından fazla sakin bulunduğunu okudum. Tabiat ve çevre olarak 800 metre rakım ve etrafta Merzifon’u çevreleyen dağların varlığı hava açısından umut verici idi. Öyle ki bu Temmuzu sıcaklarında bile öğleden sonra esmeye başlayan rüzgarlar bizi rahatlatan tabiat olayı idi. Biraz daha derinlere, tarihe inince, Merzifon’un önemi ve kalitesi, her ne kadar yıllar içinde yitirilmeye devam ediyor olsa da, ortaya çıkmaya başladı. Bir kere Karadeniz’i iç kesimlere bağlayan yolların kesiştiği stratejik bir noktada kurulmuş Merzifon; geniş düzlükler ve bol su. Eskiden dört tarafını çevreleyen dağların orman ve güzel hayvanlarla dolu olmuş olması, zaman içinde klasik bir hikaye kapsamında buradaki ağaçların yine burada oturanlar tarafından yok edilmesi sonucu, doğal güzelliklerin ortadan kaybolmasına neden olmuş. Bu konu bana hep Nasrettin Hoca’nın bindiği dalı kesmesi hikayesini hatırlatır. Özellikle de ilk bakışta balta girmemiş orman görüntüsü sunan fakat yaklaştıkça içendeki evler ve canlıların görülmeye başladığı müthiş “Reading, Massachussets” doğal çevresinden dönüşte, bu durum içimi burktu.
Merzifon bahsedilebilecek konulardan biri de buradaki Merzifon Fen Lisesinin binası. Bu binada eskiden Merzifon Amerikan Koleji imiş ve Wikipedia’dan öğrendiğim kadarı ile İngilizcesi The Anatolia College in Merzifon ya da American College of Mersovan, 1886 ile 1924 yılları arasında ABD misyonerleri tarafından yönetilmiş Merzifon’da kurulu karma bir lise faaliyet göstermekte imiş. İstanbul’daki Robert Kolej ve Tarsus’taki kolej kapsamında üçüncü bir Amerikan kolejinin buralarda kurulmuş olması her ne kadar siyasi ve stratejik bazı nedenlere dayansa da bölgenin kalitesini ortaya koyma açısından önemli diye düşünüyorum. Kolejin hemen karşısındaki saat kulesi ve binası maalesef yıkılıyor. Tarihi bu kadar harap etmek ve terke etmek bizim kültüre has bir olgu gibi. Tabi bu yazıda Merzifon’u tanıtmak amacı olmadığından buradaki geniş tarihi eserlere fazla girmiyorum.
Merzifon’un Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir modern görünüme sahip olduğunu gördüm. İnsanlar ve özellikle bayanlar rahatça istedikleri şekilde giyinip caddelerde gezinebilmekte, çay bahçelerinde oturabilmekte, araba kullanabilmekte hatta dükkan işletebilmekte, kimse de dönüp bakmamakta. Bu açıdan İstanbul ve Ankara’nın pek çok bölgesine göre modern bir yaşam biçimi var. Normal olarak yaklaşık 50 bin nüfuslu bir şehrinde fazla çarşı mağaza varlığı beklenmemesine karşın burada yeterince güzel, düzgün alışveriş olanağı, tarihi alanlarda restoran ve kafeler, geniş caddeler, haftanın her günü ve akşamları geç saatlere kadar açık. Her istediğin kolayca bulunabiliyor. Ayrıca çevredeki köylerden gelen doğal köy ürünleri de kolayca bulunabilmekte. Bu kapsamda misafir olduğumuz evin hemen yakınındaki bir çiftliğe giderek aldığımız henüz sağılmış keçi sütü ve isteğimiz üzerine tavukların alından yeni alınan ve sıcaklığı üzerinde yumurtaların lezzeti Ankara’da erişemeyeceğimiz bir olay oldu. Diğer bir dikkatimi çeken konu da hiç başıboş köpeğe rastlamamış olmamdı. Koşarken özellikle geniş bahçeli evlerden köpek havlamaları geldi, ancak hepsi sahipli ve bağlı idi. Ankara’da özellikle Yaşamkent’de her boş arsada hatta alışveriş merkezleri, banka kapıları önünde serbestçe dolaşan köpekler aklıma geldi.
Yaşam maliyeti normal olarak Ankara, İstanbul’a göre çok düşük: Ev kiraları nerede ise üçte biri, düzgün yeni bir binada, yiyecek ve pazar fiyatları ucuz, ulaşım, zaten her yere yürüyerek ve bisikletle gidilebilir, nerede ise sıfır maliyet. Kontörlü su aldık elli lira karşılığında 20 metreküp su yüklediler. Ben bugün Ankara’dan 50 liralık su kontör yükledim, 4,14 metreküp yüklendi diye fiş verdi makine.
Samsun’a, Amasya’ya, Çorum’a yakın ve bunların merkezinde bir coğrafik konumda olması bir avantaj. Bunlardan Amasya 40 kilometre ve gerçekten gezilmesi, görülmesi gereken bir yer, tarihi eserleri, ırmağı ve ırmağın etrafındaki tarihi evler, Safranbolu evler gibi. Bu konuyu başka bir yazıda yazmayı düşünüyorum. Ayrıca Samsun’a erişimle denize de erişim sağlanmış oluyor. Leblebi ihtiyacı için ise Çorum hemen yanı başında.
Burada tespit ettiğim üzücü bir olay ise tek ve iki katlı bahçeli evlerin büyük şehirlerde olduğu gibi birer birer yıkılarak ve bahçelerindeki tüm ağaçların kesilerek, ağaç kesmeye bu kadar meraklı bir kültür herhalde yoktur dünyada bizden başka, yerlerine bir karış bile topraklı alan ayrılmamış apartmanların dikiliyor olması, yine rant kapsamında. Halbuki kalan evlerden anladığım ve gördüğüm kadarı ile, bu bahçeli evlerin nerede ise hepsi bakımlı ve restore edilmiş, bahçeler düzenli, meyve ağaçları dolu. Ankara, İstanbul ya da başka şehirlerdeki tuğlalı, sıvasız, penceresiz çıkılmış kaçak katlı ve inşaat demirleri uzayan evlerinden farklı olarak hepsi sıvalı, boyalı, düzgün, modern villa tipi evler. Çok yakında bu evlerin de ortadan kaldırılması, katledilmesi sonrası birbirine bitişik, bahçesiz, ağaçsız, topraksız evlerde stresli bir Merzifon ortamı devreye girmiş olacak.
Tabi Merzifon’da bulunmanın tadını çıkarmak için etrafı tanımada en etken yöntem olarak gördüğüm koşularıma burada da deva ettim. Özellikle Tavşan Dağına koşarak çıkabilmenin ve buradan Merzifonu seyretmenin tadını anlatamam. Ortam resminden de anlaşılabileceği gibi 5-6 kilometre nerede ise 45 derecelik bir açıda koşarak 1300 metre irtifaya kadar tırmanmam iyi bir “hill” egzersizi oldu. Bunun dışında caddeler koşmaya pek müsait değil ve bu kadar düz bir arazide bisikletli ve koşan nerede ise benden başka kimse olmaması nedeniyle fazla dikkat çekmemek için koşularımı buradaki lojmanlar bölgesindeki, bir zamanlar yapılmış fakat koşan, yürüyen olmadığından otlar bürümüş koşu yolunda yaptım.
Bu kısa kalış sırasında tespitlerim bu kadar. Tekrar gidişimde daha derinlere, uzaklara koşarak daha fazla bilgi ekleyebileceğimi düşünüyorum.
Valla bravo çok iyi gözlemcisin. Merzifon güzel bir yerdir inşallah çocuklar da memmun kalacaktır. Baharda bir aile gezisine ne dersin?
Sevgiler
Gündüz ATEŞ