Bir yer hayal edin, rüyasını kurun!
Tüm evlerin ormanı olduğu…
tüm evlerin mimarisi farklı, her biri güzellik abidesi, bir zamanlar lilliput evleri diye taştan çok güzel maket evler vardı,
onların gerçek boyutlarda inşa edilmiş olduğu, hepsinin hikayesi olduğunu hayal edin,
bu evlerden mutlaka ya bir prens ya bir prenses çıkmasını beklerken, bizim gibi alelade, işçi, memur, yaşlı, bekar birinin çıkarak arabasına bindiğini ve sizi görünce mutlaka selam verdiğini…
sokaklar, caddeler ağaçlar ve çiçeklerle kaplı olduğu…
kuş sesleri ile uyandığınız… bir kuşun kuluçkaya yattığını, yavruların çıktığını ve onu beslediğini, bir metre yüksekte bir duvarın üzerindeki yuvada, kimse rahatsız etmeden…
ömrünüzde görmediğiniz renkte ve çok sayıda kuşlar, sincaplar ve yavruları, tavşanlar, yaban kazları, yaban hindilerinin gezindiği ve kimsenin karışmadığı…
başıboş hiç bir hayvanın dolaşmadığı, bu nedenle ıssız yerde koşarken, yürürken tedirginlikle sopa taşımadığınızı…
bizdeki çok nadir olduğu için isimlendirilen ve koruma altına alınan eski ve büyük bir kaç çınarın, Bursa İnkaya, Beykoz Saplı Meşe, Çiçekli Manolya, Üsküdar Çınarı, Sarıyer Londra Çınarı gibi parmakla sayılabileceklerine mukabil, yüzyıllar yaşında ve binlercesinin bu küçücük alanda el değmeden büyüdüğünü….
sokaklarında koşarken, yürürken kendinizi kral gibi hissedebileceğiniz, çok nadir de olsa karşılaştığınızda 1-99 yaş karşılaştığınız herkesin istisnasız selam verdiği…
torununuzla gezerken, uzaktan gelen arabaların sağa çekerek durduğu ve yol verdiği, sanki çok üst seviye (bizim kültür için seviye önemli olduğundan) birisi ile karşılaşmış gibi çocuğa selam verdikleri…
yanınızdan geçerken sürücülerin eğilerek el salladığı…
ne zaman isterseniz karşıya geçmek için adım attığınızda on metre ötede durup size yol veren araçların olduğu…
kesinlikle kaldırıma park edilmediği, hatta araçların dikey olarak kaldırıma yanaştığı alanlarda kaldırım taşı hizasını geçmedikleri…
sabah saat üç de olsa beş de olsa “stop” yazan yol birleşimlerinde tüm araçların mutlaka durduğu…
ışık ve şerit ihlalinin nerede ise hiç olmadığı, sakat yerlerinde sakat işareti olan araçlardan başka aracın park etmediği…
yolu kesip sizi karşıya geçiren polislerin günaydın dediği…
yayalara ayrı olarak yolun iki tarafında uzanan kesintisiz, her zaman düzgün, temiz ve asla araç park edilmemiş yaya yollarında yürüdüğünüzü (kaldırım değil)…
yollarında nerede ise hiç çöp görmediğiniz, tüm bahçelerin düzenli, temiz ve bakımlı olduğu, villaların etrafında çit olmadığı, pencerelerinde çirkin görünüşlü demirlerin bulunmadığı…
bomboş ve herkese açık spor alanları, ister çim, ister tartan pistlerde, zeminin kırmızı ve yeşilinin, derece derece 20-30 metre yeşil, kırmızı ağaçlarla devam ederek, mavi ve beyaz gökyüzüne birleştiği ve nerede ise hiç bina görmediğiniz bir alanda koşa bildiğinizi…
bildiğiniz bilmediğiniz tüm dergileri okuyup alabileceğiniz güler yüzlü çalışanların olduğu genel kütüphanelerde rahatça otura bildiğinizi…
içine girdiğiniz andan, ödeme yapana kadar size hatır soran güler yüzlü çalışanların olduğu alışveriş merkezlerinde gezdiğinizi…
bu kadar zenginliğe rağmen (ABD’nin GDP Türkiye’nin 20 katı, nüfus 4 katı,benzinin, etin yarıdan fazla ucuz olduğu) hala oyuncaklarını eski eşyalarını çöpe atmayıp mutlaka hayır kutularına attığı ya da “garaj sale” olarak sunduğunu…
ilk ve ana okul ise tek katlı, lise ise 3-4 katlı binaların, ağaç ve mimari arasında kaybolan çok sayıda okulların olduğunu…
okullara geçilen ana yollar ve bu yollara bağlanan tüm tali yollarda bir görevlinin çocukları karşıdan karşıya geçirmek üzere “stop” levhası ile tüm trafiği durdurduğunu…
Parker Tavern House 1694, Samuel Bancroft House 1748…
Reading, Haziran, 2015
Cengiz harika devam…. sıtkı..
Hani derler ya bana yediğini içtiğini değil gördüklerini anlat diye. Adamlar bu yüzden büyük maalesef kıskanmamak elde değil. Cis-muk hocası Yusuf ÖZTÜRK’ün kulakları çınlasın. KGB (kuş gibi bakma) :-)))