İnsan öznesine bağlanacak en önemli sıfat sağlıklı, fiil ise yaşamak olduğunu kimse yadsıyamaz, sanırım. Ancak “sağlık” olgusu kaybedilmeye yüz tuttuğunda, tesadüfen daha önceden olmamışsa, önem kazanır, diğer pek çok dünya işleri kargaşası arasında.
Bir insanın sağlıklı olduğunun göstergesi de, belirli semptomlar henüz ortaya çıkmamış ise, pek az ilgi gören sağlık kontrolleri; kan, idrar vb testler sonucu yoruma açık hale getirilir.
Ancak esas olay, bir sağlık sorunu, semptomu ya da kontrol amaçlı yaptırılan test sonuçları alındıktan sonra başlar. Bir ya da bir kaç sayfa halinde önümüze sürülen yabancı isimler ve kısaltmalar karşısında yazılan bu rakamlar, referans aralıklarını kim, nasıl ve neye dayanarak yorumlayacak, buna göre ilaç verecek, ileri tetkikler isteyecek, belki de acil tedavi ya da ameliyata yönlendirecek. Yaptığım literatür taramaları, başımdan geçen olaylar, etraftan gelen duyumlar sonucu bu noktada akla gelebilecek konular:1. Bu testlerden çıkan rakamların güvenilirliği: Bir keresinde bana verilen sonuç kağıdında yazılan ve çok kötü sonuçlara yorumlanabilecek bir değerin limitlerin epey ötesinde olduğunu gördüğümde internet üzerinde yaptığım araştırmaya dayanarak epey endişelenmiştim. Ertesi gün bu sonucu ilgili doktorla paylaştığımda bu testin bu hastane laboratuvarında hep yanlış ölçüldüğü, test markeri olarak kullanılacak malzemenin ödenek yetersizliği ya da personel ihmali sonrası, bu nedenle de dikkate alınmaması gerektiğini söylediğini dün gibi hatırlıyorum. Bu noktada test sonuçlarını ölçen aletlerin kalibrasyonu, kullanılan yardımcı malzemenin kalitesi, geçerliliği, alınan örneğin düzgün muhafaza edilip edilmediği, numunelerin karıştırılmadığı gibi pek çok etken devreye girmektedir, 2. Madde 1 tamamen düzgün yerine getirilmiş ise bu kez de test sonuçlarının karşılaştırılacağı referans aralıkları, bunların güncelliği, doğruluğu, 3. Hepsi tamam ise bu kez de çıkan sonuçların yorumlanması. Burada yüzlerce sonucun birbiri ile korelasyonun düzgün yapılması çok önemlidir ve bu konuda insanoğlu kapasitesi ve ilgisinin, kısaca doğru değerlendirebilme yetisinin kısıtlı olacağı aşikârdır. Bu noktada artık DDSS (Diagnostic Decision Support System) adı verilen sistemlerle yük, kesin bir doğruluk ve sürat içerisinde bilgisayarlara aktarılmaktadır, 4. Bu aşamada geçildi ise bu kez tedavi kısmı ayrı uzun ve ayrı bir yol.
En yaygın ve ölüm nedeni en yüksek konular kalp ve damar hastalıkları, diabet ve kanser, bu dönemde. Bunların teşhisi içinde başlangıçta yapılabilecek testler ise kolesterol, kan şekeri ölçümü, EKG ve tansiyon. Bu kapsamda görünür semptomlar ayrıca hemen faydalanabilinecek ve test gerektirmeyen olgular: Kilo, sigara ve benzeri kötü alışkanlıklar, genel görünüm vb. Bunların yanında olayın içine girdikçe yüzlerce ve hatta binlerce ilave testler, görüntüler (MR, röntgen vb.) gündeme gelmekte. Ancak geçtim bu detaylı konular ana konularda bile tıp ve bilim dünyasında bir kargaşa var. Komplo teorileri, “Big Pharma” denilen ve yapılan araştırmaların büyük bölünü finanse eden, genelde ABD ve UK kökenli ilaç firmalarının bu raporları manipüle ettirecek güce sahip oldukları çok yaygın. Özellikle kolesterol ve kan şekeri değerleri yıllar içerisinde değiştirilmekte, doğrusu sürekli ilaç yazabilme aralıklarını genişletecek şekilde yeniden ileri sürmekteler. Bu konuda bizdeki Cana Karatay, Ahmet Rasim Küçükusta gibi bir takım cengaverler gibi Batı dünyası ve ABD’de de bir çok kişi kuruluş komplo teorilerini delilleri ile kitaplarda, internet sitelerinde yazmaktalar.
Ayrı başlıklarda ayrıntıları ile incelenecek olan bu konuya giriş olması açısından, örneğin kolesterol ile ilgili referans aralıkları ve “Statin” denilen ve çok yaygın olarak kullanılan, bir kaç ilaç firmasını zengin eden konudaki gelişmeleri, sonra da kan şekeri ve tansiyon referans değerlerindeki oynamaları burada belirteceğim.
Canan Karatay Hanımefendinin yıllar boyu, bizdeki diğer uzmanların(!) görüş ve önerilerine tamamen zıt olan açıklamaları bu kapsamda çıkan araştırma yazılarında çok önceden beridir yer almakta ve gittikçe de önem kazanmakta.
Kolesterol: ATP (Adult Treatment Panel) tarafından belirlenen ve başta ABD olmak üzere dünyada referans olarak en fazla gözönünde bulundurulan rehberde kalp krizi riski bulunan kişilere ait kabul edilen LDL (Kötü kolesterol) seviyeleri yıllar itibarı ile azaltılmış ve bu yolla her aşamada milyonlarca kişi riskli alana kaydırılarak “Statin” kullanmaya teşvik edilmiş.
Panel | Yıl | LDL Kalp krizi riski yüksek olan insanların hedef LDL limitleri |
ATP I | 1988 | ≤130 |
ATP II | 1993 | <130 |
ATP III | 2002 | <100 |
ATP III ilave | 2004 | <70 |
Diabet, tansiyon ve Diğer testlere ilişkin referans değerlerinde de yıllar içinde ilaç firmaları lehine oynamalar yapılmış. Bu panelde yer alan kişilere ait bilgiler güçlükle açıklanmaya zorlandığında ortaya çıkan sonuç çok büyük şüphelere neden olabilecek şekilde 15 kişiden sadece ikisinin bağımsız olduğu, paneldeki diğer kişilerin hepsinin araştırma kapsamında “Big Pharma Firmalarından” destek aldıkları şeklinde gerçekleşmiş.
Bir sonraki yazıda kolesterol ile ilgili , eksik-yanlış bilinenleri ve yeni ortaya çıkan, yazılan konuları derlemeye çalışacağım. Ankara, 18 Aralık 2017