105-year-old Japanese man sets new 100-meter sprint record
105-year-old man sets record by cycling more than 14 miles in an hour
100-year-old woman shatters 100 meter dash record in Chesnee
Yer: Merzifon,
Zaman: 21. nci YY. Bazıları Mars’a adam göndermeye ve koloni kurmaya hazırlanıyor; genetik alanında geliştirilen teknolojilerle insan genomu “edit” lenerek doğuştan ya da sonradan mutasyonla gelen hastalıklar düzeltiliyor, robotlar, AI kapıda...
Merzifon çok eski bir yerleşim yeri ve genel olarak modern bir köy. Misafir kaldığım evden askeriyenin zamanında özene bezene düzenlediği; zamanla da bakımsızlıktan bozulmuş olmasına rağmen, yine de yollarda koşmaktan daha zevkli, en önemlisi de emniyetli ve fakat kimsenin uğramadığı koşu yoluna doğru yollandım. Çevrede yer yer çam ağaçları var, koşu yolu ayrılmış, 750 metre, inişli-çıkışlı; zemin kumlu, yer yer kumlar uçmuş toprak kalmış; kısaca memleket ortalamasının çok üzerinde özellikte bir yer. Yoldan ve evlerden uzak ve çevrili bir yerde tek başına koşmanın zevki ile programımı tamamlıyorum.
Dönüşte, kaldığım ev ile koşu yeri arası altı-yediyüz metre, oradan dönüyorum. Son metrelerde gayet normal olarak (!) OTURAN ve geyik yapan iki ihtiyarın yanından geçtim, tam da eve girmek üzere iken. Arkadan “Adama bak, bu yaşta koşuyor!” cümlesini duydum, bu ikiliyi 5-10 metre geçtikten sonra. Deneyimli ve şerbetli olduğumdan genelde koşarken laf atanlara, üzerime araba sürenlere, geçmeyeyim diye baraj kurarak yürüyen tiplere fazla rağbet etmemeye çalışırım. Eskiden bunlarla uğraşırdım, ancak artık anladım ki bunun bir faydası olmadığı gibi kendime de zarar potansiyeli var; kültür bu, insanlar böyle; kabul etmek gerekir.
Bir-iki saniye ne yapayım diye düşündüm: Geri döndüm. Bakkalın önünde bir yaşlı amca oturuyor, bastonuna dayalı, gözlüklü ve kafada klasik Anadolu beresi; belli yürüme sorunu var; diğeri ayakta tipik yurdum insanı göbekli. Arkamdan ne konuştunuz diye sordum. İlk önce durakladılar, inkar edecek oldular. Sonradan benim ısrarım ve olaya alaylı yaklaşımımı hemen kavrayarak söylediklerini kabul ettiler ve “hayret nasıl duydun o mesafeden” diye de eklediler. “Amca” dedim gülerek, bir: Gıybet yapıyorsun (bu çok acı gelen bir laftır yurdum insanına, her daim başkaları hakkında konuşmalarına rağmen asla kabul etmezler), iki: Spor herkese her yaşta lazım. Yanda dikilen anladı olayı ve doğru gibilerinden bir şeyler mırıldandı. Bu dedi, evini elle gösterdi 50 metre ileride, yürüyerek gidemiyor, nefesi yetmiyor, bastonla bizden destek alarak anca arada bir gelip güneşleniyor burada. Sigara mı içiyorsun diye sordum: Evet eskiden içiyordum dedi. Belli ki KOAH, yine de her türlü sağlıksız hareketleri destekliyor: Sigara içiyor, sporu kınıyor, hiç yapmadığı, anlamadığı, genlerinde olmadığı halde. Ardından bilmiş bir şekilde yetmiş yaşında nasıl koşacaksın diye alay ediyor, kendine olan sonsuz güvenle. Hiç bir okula gittin mi diye sordum, ömründe hiç kitap okudun mu, hiç spor yaptın mı, gibi devam ettim. Tabi tüm yanıtlar geriye doğru bir kafa sallama şeklinde geliyor. Seksen yıl sadece yaşamını sürdürmüş, etrafı dumanlayarak ve eleştirerek sürekli, gıybet yaparak. Yine de iyi bir rakam, seksen yaş! Yetmiş yaşımda da koşacağım, seksen de de, senin gibi başkalarına muhtaç olmamak ve topluma daha az zarar vermek adına dedim. Ancak Onur Caymaz “Entellektüelinden otobüs şoförüne dek herkes sonsuz özgüvenle yaşıyor artık. Ülkemde yaşadığım kırk yılın hiçbirinde bunca özgüven patlamasına tanık olmamıştım. Bunun sebebi gittikçe cahillik batağına saplanmamız sanırım. Zira bilmeyenlerin tüm bildiklerinden emin olduğunu; bilenlerin de hiçbir bilgisinden emin olmadığını biliyoruz. Bilmenin, düşünmenin doğasında var bu. İnsan bildikçe cahilliğini anlar.” yorumu aklıma geldi bu arada, benim 2015 yılında yazdığım yazı ile birlikte.
Dünyanın başka hiç bir ülkesinde olmayan erken yaş emeklilerin doldurdukları kahvelerde oturanları, buralarda her türlü yamuk pozisyonlarda oyun oynayanları, hatta bunu kumara çevirenleri, kapalı yerlerde sigara içmenin yasak olması üzerine, açık bir alanı cam kapama yapıp, “SİGARA İÇİLEBİLEN KAPALI ALAN” yaratan yine sadece bizim kültürün üretebildiği cinlikleri eleştirirken, bunların oturdukları yerden spor ya da başka faaliyet yaparak vaktini değerlendirenleri eleştirmeleri garibime gitmedi nedense!
Halbuki spor yapmamakla hem kendi sağlıklarına, hem etrafındaki çoluk-çocuk ve torunlarına hem tükettikleri sigara ile aile ve ülke ekonomisine, hem işgal ettikleri hastaneler ve kullandıkları ilaçlarla, normal insanların sağlık kotalarına zarar vermekte olan bu kişilerin büyük çoğunlukta olduğu bir ortamdan, “Bu yaşta adama bak spor yapıyor” yerine: “Bu yaşta kahve köşelerinde ya da AVM’lerde boş boş oturuyor, adama bak!” diyen, yazının başındakine benzer fakat Türkçe ve “Bir Türk” diye başlayan, koskoca Kıt’alar arası İstanbul Maratonuna sadece bin kişi yerine kırk binlerin katıldığı haberlerinin yer alacağı bir kültüre geçsek daha iyi olmaz mı?
Son soru: İleride böyle bir olasılık var mıdır acaba?
Not-1: Yorumlarınızı bu yazının altında BİR CEVAP YAZIN-YORUM kısmına yapabilirsiniz,
Not-2: Bu yazıyı sevdiklerinize “FORWARD” edebilirsiniz.
Hocam, çok güzel bir yazı olmuş. Toplumumuz gün geçtikçe tüketim toplumuna dönüşüyor. Ayrıca çoğu zaman kolay olana kaçan bir yapıda olduğumuz için, güzel ve emek isteyen işleri yapmak bir yana, bu yapılan işleri ve yapan kişiye, hiçbir faydası olmayan olumsuz yorum yapmaktan geri durmuyoruz.Bu düşünce yapımız , bu işlerin gereksiz olduğunu düşünen, değişmediği sürece kendi kültürel yapımızı bence değiştiremeyiz.
kardeşim,
bir zamanlar bu toplumun aynası olan “çarıklı erkan-ı harp” ile az mı uğraşmıştık. sivilde de bolca örneği var biliyorsun. ne yapalım bu topun kumaşı böyle, “yapma, yapanı eleştir, engelle” yada hasetlen …
“kaptan gemimizi kurtaralım bari ne dersin”
sevgiler 🙂
Elinize sağlık Cengiz Bey. Ne güzel yazmışsınız. Bence de koşu gibi kişinin kendi başına çaba sarf ederek gelişini arttıracağı bir ortamı destekleyici bir ortamın oluşması yakın zamanda zayıf bir ihtimal.
Koşmayın, yürüyün ama çok yürümeyin tarzında genel sağlık yorumlarının yapıldığı ortamlarda 105 yaşında koşucu örnekleri bizim için çok iddialı gözüküyor.
Selamlar ve Saygılarımla.
Bıkmadan, usanmadan, inadına sokakta koşmaya devam ediyorum. Belki koşmak isteyen ama cesaret edemeyen bir kişiye cesaret verir umuduyla sokağı tercih ediyorum; sahile veya parkura gitmiyorum. Herkesin sokakta olduğu saatlerde çıkıyorum koşuya ki mümkün olduğunca çok insan ile karşılaşayım. İlk önce eşim kırdı zincirleri ve o da sokakta koşmaya başladı. Sonra da kayınbirederim başladı koşuya, hatta işe bisikletle gidip geliyor artık. Bir küçük damla suya düşer ama oluşturduğu dalga halkalar halinde o kadar uzaklara yayılır ki akıl ermez bu işe. Lütfen yazılarınızla ilham olmaya devam edin, toplumun buna o kadar çok ihtiyacı ihtiyacı var ki. Sağlıkla ve esenlikle kalın, var olun.
“Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.”
Oscar Wilde.
Koşmaya başladıktan sonra yaşadığımı daha iyi hissediyor ve seviyorum.
Teşekkür yorum için, sporla ve sağlıcakla…