Türklüğünü Kaybetmemek

atatürkAmerika’da, Çinliler, Hintliler ya da Pakistanlılar kadar fazla olmasa da her şehirde Türkiye’den çeşitli amaçlarla buralara gelerek yerleşmiş ya da yerleşmekte olan Türklere rastlamak mümkün. Bazen bir alışveriş merkezinde gezerken Türkçe konuşmalardan, belki bazen davranışlardan çokça da Türkiye’deki tanıdık ve çevrelerden elde edilen referans bilgilerden uzaklarda nostalji oluşturacak bu tip olaylarla karşılaşmak ilk anda mutlu kılıyor insanı. Nerelidir acaba? Ne maksatla gelmişler, buralarda kalmışlardır? Mutlu mudurlar? Dönüş arzuları var mıdır? Yoksa temelli buralarda kalmaya mı karar vermişlerdir? Bir çok soru gelir geçer insanın aklından. Genelde referans yoksa pek temas edilmez nedense. Çekinilir birbirlerinden. Halbuki diğer ülkelerin insanları daha biri birine düşkün görünür. Çinliler, Hintliler hep bir aradadırlar. Reading (Boston yakınında bir town) sokaklarında koşarken bir çok evin önündeki bayrak direklerinde İrlanda ve İtalyan bayrakları, Amerikan bayrakları yanında asılıdır, belli ki gurur duymaktalar ait oldukları, geldikleri köklerinden. Bizimkiler acaba, benden bir şey mi ister, ya da kıskançlıktan dolayı mıdır bilinmez, uzak durular genelde, 40 yılın deneyim ve gözlemime göre.

Ancak bir de gururumuz olabilecek pozisyonlarda genelde üniversite ya da araştırma kurumlarında bilim insanı olmayı başarmış, Amerikalıların bile gıpta ile baktığı değerli insanlarımızla tanışma fırsatı ortaya çıkabilir. Nobel Bilim Ödülü kazanmış, halen Amerikalı olsa da eskiden bizden olan Prof. Aziz Sancar gibi çok nadir kişilerle karşılaşma şansımız olmasa da kendi çapında önemli kişiler memleketinizden, burada hemşehriler kastediliyor, ya da tanıdık çevrenizden “yaa bizim ……. de orada idi” gibisinden başlayan yardımsever düşüncelerle, tanışma fırsatı önünüze çıkabilir.

İşte bunun gibi bir “bizim de orada” vak’ası başımıza geldi. Gerçi bir çok kez benzeri olay başımızdan geçtiği halde bu sonuncusu biraz ilginç geldiği için yazmak istedim. Buranın, Boston, pek meşhur bir hastanesinde önemli bir konuda uzman bilim insanı bir hemşehrimiz olduğunu öğrenince, biraz merak, biraz gurur duyguları ile ve ayrıca referans veren yakınımızı kırmamak için isimden internette iletişim bilgisine erişildi. Tabi önemli olan bu kişinin Amerika’da da olsa bir sekreteri vardı. Numarayı bırakıldı. Çok kısa bir süre sonra aradığım gururumuz, hemşehrimiz bayan kendi cep telefonundan aradı. O kadar sevinmiş görünüyordu ki, cebini, e-mail’ini bırakarak muhakkak görüşmemizi istedi. Yaklaşık 20 dakika süren samimi telefon görüşmesinde, kendisi Türkiye’den yeni döndüğünü ve bir hafta-on gün içinde işlerini düzen koyduğunda muhakkak tekrar görüşüp buluşmayı düşündüğünü beyan etti. Konuşma sırasında aklımda kalan en heyecan verici konuşma: “Ben 30 yıldır buradayım ama Türklüğümü kaybetmedim, diğerleri gibi”  bir cümle idi. Bu da beni ve anlattığımda yanımda bulunan eşimi çok sevindirdi. Çünkü burada yerleşik çocukların böyle değerli ve bilgili kişiler ile tanışması fikir her zaman hoşumuza gitmiştir.

Yazıma bu kişi ile buluşup, görüştükten sonra neler yeyip içtiğimizi, yıllardır buralarda nasıl yaşandığını, buralarda bilim insanı olmanın ne kadar zevkli ve insanlık yararına olduğu, birazcık da “ne olacak bizim memleketin hali” muhabbeti ile devam etmem gerekirdi. Ancak, olay şu şekilde devam etti: Ben hemen kendimizi tanıtan bir e-mail döşedim. Döşedim derken kısaca yazdım fazla vaktini almamak için. Ve kendilerini ailesi ile birlikte ikindi çayına davet ettim, on gün sonrasına. Bir hafta sonra yanıt alamayınca, gelirlerse hazır olalım diye verdiği cep numarasını aradım. Türklüğünü kaybetmeyen bilim insanımız cevap veremedi. Normaldir, hastası toplantısı vardır dedim. Biraz sonra kendisi tarafından arandım. Ancak konuşmasından ben olduğumu bilmeden aradığını anladım. Numarayı henüz tanımadığından bir hastası ya da kendince önemli birinden geldiğini sanarak geri dönmüştü. Kendimi tanıtır tanıtmaz  “Şu anda klinikteyim, hemen geri arayacağım” dedi ve kapattık.

O gün bu gündür, ne mailime yanıt ne geri dönen bir telefon. Burada kesinlikle bir yanlış anlama durumu yok. Ben de bizim kültürde bir klasik olan bu durumu kabullenerek bir daha kendilerini rahatsız etmedim, tabi ki. Umarım çok acil bir olay araya girmemiştir.

No further comments!

Cengiz Yardibi,
Reading, MA, 14 Mart 2016

“Türklüğünü Kaybetmemek” için 4 yorum

  1. evet bende şaşırdım bu durum. halbuki telefon görüşmesinden sonra çok güzel geçtiğini söylemiştiniz. tabi inşallah mühim bir problemi olmamıştır. insanlar ilk başta kırcı olacağını düşünse de net olarak istediğini söylemeli bence, çünkü sonra daha kırıcı olabiliyor bu durum.

  2. Sevgili Cengiz;
    Bu paylaşımın beni yıllar öncesine götürdü. Hatırlarsan Flensburg’ tan araba kiralayıp yanılmıyorsam 100 km mesafede ki Kiel şehrine gitmiştik. Şoförümüz Toker idi. Alman bayandan kiraladığımız sevimli sarı Volkswagen arabanın her şeyi tamdı. Üstelik benzin deposu da tam dolu idi. Diğer arkadaşlarımız bir Türk ten araba kiralamışlardı(Can Şener kullanmıştı) ve arabada başlarına gelmeyen kalmamıştı. Yine hatırladığım kadarı ile gece dönerken kısa farları yanmadığı için uzunlarla gelmişlerdi. Keza arabanın evrakları eksikti ve boş depo ile arabayı almışlardı
    Yani yurt dışında Türklerle iş yapmayıp; prensip olarak görüşmemek kanaati bende taa o zamanlar oluşmuştu. Atılan kazıklar, yaratılan mağduriyetler, yapılan düşmanlıklar v.s hikayelerini hep duymuşumdur.
    Anlattığın olay bana hiç yabancı gelmedi. Tabi bazen istisnalar da olabilir. Zaten oldum olası hemşeri muhabbetinden hiç hoşlaşmamışımdır.
    Bülent

Bir yanıt yazın